MASONLARIN GİZEMLİ İKSİRİ / MANNA TOZU Manna, altın tozundan elde edilen bir maddedir, şişeye toz olarak konduğunda dışarı yayılabilir. Bu yüzden şişenin içine sıvı konarak saklanabilmektedir. Bu maddeyi günümüzde yüksek..
MASONLARIN GİZEMLİ İKSİRİ / MANNA TOZU
Manna, altın tozundan elde edilen bir maddedir, şişeye toz olarak konduğunda dışarı yayılabilir. Bu yüzden şişenin içine sıvı konarak saklanabilmektedir. Bu maddeyi günümüzde yüksek dereceli Masonların kullandığı söylenmektedir. Manna. Hz. Musa’nın devrinden beri var olan bir iksirdir. Hz. Musa altını toz hale getirip Manna yapmayı biliyordu. Mannayı yapmayı ileriki dönemlerde Tapınak Şövalyeleride öğrenmişler ve ritüellerinde kullanmışlardır. Daha sonra da bu iksir Mason teşkilatlarının üst düzey yönetim kısmına kadar uzanmıştır.
Manna’dan çok az alındığında insanın beyninde olağanüstü bir değişiklik meydana gelnektedir. Mesela beynin %5’i kullanıyorsa; Manna dan sonra %60’ı kullanılır hale gelir. Algılar olağanüstü açılır, kişi birçok şeyi görmeye, hissetmeye, insanların duyamadığı şeyleri duymaya başlar. Üçüncü göz açılıyor da diyebiliriz bu duruma.
Yüksek Dereceli Masonların Manna yı gizli bir iksir olarak kullandıkları söylenceler yoluyla yüzlerce yıldır kulaktan kulağa yayılmıştır. 1904 Yılında Mısırlı bilim adamları Sina yarım adasında yeni bir Keşife çıkarlar ve burada bir tapınakla karşılaşırlar. 2070 metrede bulunan bu tapınağın dağın içine oyulmuş bölümünde araştırma yaparken bir kabın içinde ne olduğu belli olmayan bir toza rastlarlar. Yapılan incelemelerde bunun efsanevi Manna tozu olarak bilinen monoatomik altın olduğu anlaşılır. Mannai Literatürde “Ormus” olarak da geçmektedir. Ancak Ormus içerisinde radyum, altın, gümüş, plâtin, magnezyum oksit bulunan bir nevi kokteyldir. Manna ise saf altındandır.
Manna nın tarihçesine ve işlevine bakacak olursak; Manna: Kimyasal olarak Monoatomic bir elementdir. Tevrat’ta Man Ekmeği (Beyaz Ekmek) Kuran’da ise Kudret Helvası olarak geçer. Beynin çalışmayan loblarını çalıştıran, genelde Masonların kullandığı ve yapımını bildiği 3000 senelik bir malzemedir. Eski Mezopotamyada “Şemanna” adıyla bilinen Manna çeşitli hastalıkların tedavisi ve zihinsel kapasiteyi arttırıp, algıları geliştirme amacıyla kullanılıyordu.
Genel anlamda Manna; altının belirli bir şekilde eritilerek elektriğinde dahil olduğu çeşitli karışık kimyasal işlemlerle elde edilen monoatomic, beyaz pudraya benzer bir tozdur. Bu beyaz toz yüksek değerli altın ve platin grubu metallerden oluşmaktadır.
Hz. Musa, Mısır’da geçirdiği dönemde veliaht prens olarak eski mısır öğretilerinin bir çoğu konusunda eğitilmiştir. Bir baş rahibin sahip olabileceği bütün bilgilerin hepsine sahip olan Hz. Musa, monoatomik altın yani Manna yapımının da eğitimini almıştır. Fakat Manna’nın nasıl üretildiği bir sırdı ve halktan kişiler bunu bilmezdi. Sadece üst sınıf mensuplarının kullandığı bir maddeydi. Rivayetlere göre Manna, ilk kez Mu medeniyetinde üretildi ve bu uygarlık sulara gömülünce, kaçabilenler, birçok öğretiyi olduğu gibi Mannayı da diğer kültürlere öğrettiler. Muanna Manna’nın Mu kültüründeki asıl ismidir.
Tıp açısından Manna nın olayı nedir diyecek olursak da bu madde çok kuvvetli bir Epifiz bezi aktivatörüdür. Beynimizin geometrik olarak tam ortasında bulunan epifiz bezi nohut büyüklüğünde bir endokrin hormon bezidir. Geçmişten günümüze biyolojik ve efsanevi özelliklerin kesiştiği bir organ olduğu düşünülen epifiz bezinin “üçüncü göz”, yani insanın en yüksek bilince ulaştığı nokta ile olan bağlantısını açıklayan ilk kişi ünlü Fransız filozof Rene Descartes olmuştur. Descartes, epifiz bezinin vücut ile zihnin bağlantı noktası olduğuna, insan ruhunun vücutla birleştiği mistik bir organ olduğuna inanır. Descartes’ın tezine göre epifiz bezi, beyinde çifti olmayan tek bölgedir; bu nedenle iki gözümüzle baktığımız her şeyi birleştirip tek halde beynimize ulaştıran, iki kulağımızla duyduğumuz sesleri tek ses halinde algılamamızı sağlayan organ o olmalıdır.
En eski çağlardan itibaren fiziksel ve ruhsal dünyaları birbirine bağladığına inanılan ve spiritüel ritüellerde, ibadetlerde ve meditasyonlarda odak noktası olan epifiz bezinin fiziki özellikleri de onun üçüncü göz olarak nitelendirilmesini destekler. Bu küçük bezin açıldığı ameliyatlarda bezin tıpkı göz gibi retinal bir dokuya ve çevresinin saran kılcal damarlara sahip olduğu belirtilmiştir. Beynimizin ışığı algılama, gece ve gündüzü değerlendirme ve biyolojik saati ayarlama merkezi olduğu da düşünülürse epifiz bezinin beynin diğer kısımlarından daha ayrı bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Eski çağlarda epifiz bezinin bilimsel ve fizyolojik özelliklerinin günümüzdeki gibi bilinmesi imkansız olsa da, şamanlar, şifacılar, bilge ve kahinler bu gizemli organın önemini anlamayı bir şekilde başarmış görünüyor.
Peki sizce Manna sayesinde aktive olan ve tam fonsiyonuna kavuşan bir epifiz bezi yani üçüncü göz acaba bu kişilere başka dünyaların kapılarını açıp, başka boyutlardaki varlıklarla temas kurduruyor olabilir mi? Peki Einstein ın bile beyninin %5’ini kullandığı düşünülürse; Manna sayesinde %50 lere çıkan bir beyin ve algı gücüyle neler yapılabilirdi acaba?
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)