Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar: Anasayfa
İÇERİK Temel Tez SORU VE CEVAPLAR Temel Tez Şubat 06. 2023 de Türkiye’nin Güney Doğu Anadolu’daki 11 eyaletinde ve Suriye’nin Idlib ve Halep eyaletlerinde başlayarak büyük hasara ve geçici resmi..
İÇERİK
Temel Tez
SORU VE CEVAPLAR
Temel Tez
Şubat 06. 2023 de Türkiye’nin Güney Doğu Anadolu’daki 11 eyaletinde ve Suriye’nin Idlib ve Halep eyaletlerinde başlayarak büyük hasara ve geçici resmi rakamlara öre 50.000, gayri resmi tahminlere göre 200.000 insanın ölümüne sebep olan depremlerin yeraltında patlatılan atom bombalarıyla yapıldığını kolay anlaşılabilecek soru ve cevap şeklinde açıklamaya çalışacağım. Bilgiler ve açıklamalar zamanla dahada yoğulaşıp geliştirilecek.
Degerli Okuyuclar,
yıllardan beri korktuğum Türkiye’nin başına geldi, ama henüz ana hedefe tam vurulmadı. Bu ana hedef İstanbul olacak. Belki bu yolda benzeri bir depremi önce başka bir yörede daha yapacaklar. Sizlerde izlediğiniz gibi depremler durmuyor, ne kadar secim kampanyası ile ana akım medyada deprem haberlerini gölgelesede.
Sadece bu konuda bilgisiz olanlar ve araştırmayanlar “görmedik”, “anlamadık”, “kabullenemedik” diyebilirler, bir kere olaya ciddi bakan bunu yapamaz. Burada verilen bilgileri kavrama ve kabullenmedeki tereddütler bilgi eksiklikleri giderdikçe ordadan kalkacak.
Siyasi karşı taraf yok benim için. Ben sadece bildiklerimi bildiriyorum. Kimin bunu kavradığı veya kavramdığı benim sorunum değil Yani ben başkarının aklını, korkularını, bilgi seviyesini ve araştırmasını belirleyemem. Herkes kendinden sorumlu. Benim yaptığım bildiğimi ve anladığımı sunmak ve savunmak.
Bu bilgileri verirken kutuplaşmıyorum, diğerleri yanlış bir varsayıma sarılarak cinayeti görmemeye çalışıyorlar. Ölenler öldürüldü, doğal bir felaketin kurbanı olamdılar. Ben kimseyi yalan söyleyerek teselli etmiyor, gönlünü almıyor, kandırmıyorum ve duygularini sömürmüyorum. Bunu ister kabullenin veya kabullenmeyin, ister beğenin veya beğenmeyin, ister korkun veya korkmayin, ister beni dinley veya dinlemeyin.
Ben diğer insanların olanları kavramakta zaman kaybederek, daha büyük bir yapay depreme imkan sağladıklarından eminim, çünkü yıllardan beri bunun üzerine yazıyorum ve bir sürü sorumlu olması gereken insanları uyarmaya çalıştım. Bu depremi yapan düşman hedefine varmayana kadar devam edecek, toplum her depremi doğal kabullendiği sürece.
Barışçıl Nükleer Patlamalar (PNE) anlaşmasını okursanız, izin verilen patlayıcı biriminin 150 KTN olduğunu kendiniz göreceksiniz. Karşılaştırma için, Hiroşima bombası 13 KTN idi.
1500 KTN’lik bir grup patlamasına, her bir patlayıcı birimin 150 KTN’yi aşmaması ve bu şekilde tanımlanabilmesi durumunda izin verilir!
Birden fazla nükleer patlamayı bir “grup” olarak tanımlayabilmek için, münferit patlamalar arasındaki aralık 5 saniyeden fazla olmamalıdır.
Münferit nükleer patlayıcı cihazlar bir sıra halinde yerleştirilmelidir ve patlama noktaları arasındaki mesafe 40 km’den fazla olmamalıdır.
Amaçlanan derinlik, patlamanın gücü ile artar. Patlatma genellikle 1 km ile 40 km arasında gerçekleşebilir.
Daha güçlü atom bombaları daha derine yerleştirilecektir. Ancak depremin yayılımı ve şiddeti, derinlik ve patlama kuvveti ile artar.
Sahiden yüzlerce atom bombası bir PNET nin öngördüğü mesafeyle, saniye farkla sırayla patlatıldı. Her atom bombasının tam etkisine giren binalar tuz buz oldu.
Bazı temel bilgiler sorgulanacak ve cevaplanacak ve belgelerle delillerle tamamlanacak. Verilen hiçbir bir bilgi gizli değil veya gizli bir kaynaktan alınmadı, aksine hepsi küresel kamuoyuna apaçık olmasına rağmen, malesef araştıran ve okuyan yok gibi. Bu eksiklik buradaki makalelerle gideriliyor.
Soru ve Cevaplar
Her soru tek sayfada cevaplanıyor burada linkleniyor:
Neden yapay depremden önce bir Amerikan gemisi gelir?
8. Doğal ve PNE depremleri arasındaki fark nedir?
Doğal depremler, insani uygulamar dışında, sırf soğal sebeplerden dolayı oluşan depremlerdir.
Yapay depremler insani uygulamalarla oluşan depremlerdir. Yeraltı nükleer patlamaları yapay depremlerin temel sebebidirler. Depremsiz PNE mümkün değil.
Bunu kabullenmek zor olası gerek, çünkü çoğu insan “deprem tetiklemesi” diye bir fikre inanmak istiyorlar. Sanki tetikleme yapay olsa bilse, deprem doğal kalabilirmiş gibi.
Yapay tetiklenen deprem, yapay depremdir!
Doğal depremden önce deprem bölgesi delik desik edilmez.
Doğal depremden önce deprem ölçümü yapacak deprem tespit gemisi deprem olacak bölgeye gelmez.
Doğal depremlerde arka arkaya gama ışını saçılamsıyla gök ışınlanmaz ve birkaç saniye ardından yer sarsılmaz.
Doğal depremlerde binalar çatlar ve devrilir, ama tuz buz olup, bulundugu yere yıkılmaz.
Doğal depremelerde radyasyon artmaz.10. yeraltı atom patlamaları doğal fay hatlarını kırabilirlermi?
Bu tabiki mümkün, ama atom bombaları patlatarak fay hatlarını kırmak, bununla oluşan depremi doğallaştırmaz!
Atom bombaları veya herhangi başka bir yöntem kullanarak sebep olunan bütün depremler yapaydır!
Fay hattı haritaları çizerek yapay depremleri doğal gibi göstermek bir yanıltma yöntemidir.
Doğal ve yapay depremler arasındaki farkı ve gaz ve petrol sondajı ve üretimi arasındaki bağlantı izlenerek etki ve tepkiyi görmek basittir.
13. Atom bombalarının ayrı etkileri nelerdir?
Bakın bu atom bombalı depremde izlenenler doğal depremde olmaz:
Atom bombası ışın, ısı ve yüksek frekanslı titreşim üretir, ama en hızlı yayıldığı için önce gama ışını gürünür.
Isınlanma ardından yüzsek frekanslı titreşim yayılır ve hafif vey ağır deprem yaratır ve bunların etkisine giren bütün sert maddeleri tuz buz eder.
Atom bombalarının patlatılmasındaki hedef kaya gazı ve petrol çıkarabilmek için gaz ve petrol barındıran kayaları kırmaktır.
Bu simşek gibi aydınlanma gama ışını saçıldığının ve böylelikle atom bombaları patlatıldığının delilidir!
Doğal deprem gama ışını saçmaz!
Gama ışını yüksek enerjili olduğu için hava moleküllereine değdiğinde mavi ışık olusmasına sebep olur.
Atom patlamalarında gama ışınları geceleyin sırayla göğü aydınlattı. Depremden önce tam bunu gördük.
Doğal depremlerde patlamalar olmaz. Şahitlerin hepsi “patlamalar oldu” diyor! Bunun doğal depremle ilgisi yok. Sıra halinde atom bombaları patlatıldı!
Enkaz altında hayat boşlukları yoktu, çünkü doğal deprem değil, yeraltında sırayla patlatılan atom bomblaraının yarattığı yüksek frekanslı titreşimle bütün beton tuz buz oldu.
Binaların çökmesinin kolonların büyüklüğü ile ilgisi yok. yerin altında atom bombası patlatılınca her beton kolon mikroskopik kırılmayla tuz buz olur!
Nükleer patlama olunca hiçbir beton ve tuğla dayanmaz. Henüz tuz buz olmayan sert maddeler rahatça kırılabilinir. Bu kötü malzeme kullanıldığının delili değildir!
Aynı sokakta bir tarafta bir bina yerle bir olurken, karşı binada tabakların bile kaymaması patlatılan atom bomblarından birinin tam yıkılan evin altında patlatıldığının delilidir.
14. Yer levhaları birbirine sürtüştüğündede gama ışını oluşmazı?
Sürtüşme ve kırılmayla gama ışını oluşmaz, ancak röntgen-ışını oluşabilir. Gama ışını nükleer patlama olmadan oluşamaz, ve sadece gama ışını sert maddeleri aşıp yerden çıkabilir. Bu yüzden göğün aydınlanmaları sadece nükleer patlamayla oluşan gama ışınları olabilirler.
Bombardıman derinlikleri gözününe alındığında, ne kadar kalın bir yer kütlesinin aşılması gerektiğini daha iyi anlaşılabilinir. PNET anlaşmasına göre bazı örnek derinliller ve atom bomba gücün yukarıdaki
“4. PNET kuralları nedir?” sorusunda açıklandı.
Bu Tweet sahibi depremlerden sonra X tarafından sansürlerip engellenmiştir!
HAARP ve deprem arasında bir “geçerlilik tezi” sadece HAARP’ın tam ne olduğunu bilmeyenler için var. HAARP adıyla anılan radar sistemleri menkul ve gayri-menkul olarak küresel çapta kullanımdalar ve yüksek frekanslı radyo ışınları ve hiper-ses üretirler. Bunların iki temel kullanım alanı vardır:
Açık veya gizli savaş esnasında İonosferi etkiliyerek radyo iletişimini iyiliştermek veya kötüleştirmek için.
Troposferdeki yapay ve doğal nem kitleleri ve rüzgarları etkileyerek iklim kontrolü ile küresel su idaresi için.
İklim kontrolü çok geniş bir konu. Ben bunun üzerine daha çok İnglizce ve Almanca yazıyorum, ama birkaç Türkçe makalemde var. Türkiye bu yöntemlerle kurutuluyor. İsterseniz makalelerime bir bakın.
HAARP’ı bilmeyenler diyorki “Yüksek iyonosfere etki eden frekansların yer altında hangi elementlerle iletişime geçeceğini bilemeyiz.” HAARP’i hiçbirşey bilmeden hayali varsayımlarla büyütüyor ve deprem mankinesine çeviriyorlar.
Bir kere İonosfer’in ne olduğu bilinmeli. Güneş’ten sürekli hızlı ion rüzgarları dünyanın üst atmosferine çarpar ve buradan ionlar atmosfere girer. İonize olan atmosfer bölümlerine İonosfer denir. İonosfer kendine özgü bir katman değildir. Üst Startosfer’den Mezosfere’e ve hatta Termosfer’e kadar ionlar birikir.
Kıtalar üzerinden radyo iletişimi dünyadan gönderilen radyo ışınlarının belirli bir açıda İonosfere çarpıp yerüstüne geri yansımalarıyla yapılır. HAARP radarlarıyla bu iletişimi bozmak mümkün, ama HAARP radarlarının gönderdiği eneji ionosfere gelen enerji miktarına göre çok küçüktür. Kısmi etkileme yapabilir ama bunun yerüstüne ve deprem olabilmesi için yeraltına bir etkisi olamaz. Yani HAARP sinyalleri ancak radyo ve televizyon yayınını kesebilir, ama “fay tetiklemek” için gerekli enerji kapasitesine sahip olamazlar.
Düşünün Siz Türiye’de denize bir çakıl taşı atarak okyanusların taşabileceğini varsayabilirmisiniz? HAARP sinyalerinin deprem yapma ihtimali bu çakıl taşının ürettiği dalgalardan daha zayıf.
16. Atom bombalarıyla yapılan depremlerin doğal fay hatları ile ilgisi varmı?
Bu patlamaların fay hattı ile ilgisi yok. Fay hattı mantıklı bir anlatım kabul edildiği için inandırıcı geliyor. Bu patlamalar ve deprem yapay olduğu için, fay hattı üzerine laf düzmek sadece dikkat dağıtmaya yarıyor ve başka bir anlamı yok. Televizyanlarda “500 yıllık biriken enerji” diyen diplomalı cahiller bu toplumsal cehaletin temel sorunudur. Sizin “fay hattı” zannetiğiniz bombaların yerlatında yerleştirildiği güzerhahlardır.
Atom bombaları doğal bir kırılma hattına yerleştirilmiş ve patlatılmış olsa bile, bu onların etkisini doğallaştırmaz!
Ben gerçek doğal depremleri redetmiyorum, sadece yapay depremin doğal deprem olamayacağını söylüyorum. Doğal depremler var, ama bu ve benzeri depremler ve tsunamiler doğal değil ve yapıldıkları her yerde gaz ve petrol üretimi için yapılan sondajlarla bağlantılılar.
Yapay bir depremlede arazide kırılma, çatlama ve yarılma olabilir, ama bu o çatlamanın doğal fay hattı olduğunu göstermez. Yeraltı bombardımanı olmadan o bölgede belki hiçbir kırılma ve çatlama olmayacaktı. Yeraltı atom bombardımanı sağlam ve doğal bir “fay hattı” hiç olamayan bir bögeyide sarsıp, kıra, yara, kaydıra ve çökertebilir.
Video of the fault of the earth’s crust after the earthquake in Hatay. Turkey pic.twitter.com/x8nWXb62pi
Yapay ve ve doğal depremin yüzüstü görütüsü yer yer aynı olabilir, ama önemli olan farkı görmekte. Bunun için ben yapılan videoların ve konuşmaların bir kısmını toplayıp yeni makaleme ekleyip açıklayacağım.
Mesela burada patlam merkezinden yayılan bir yarılma var. Merkezde toprak ve kayalar tuz buz olmuş. Ölçülse radyasyonun bu merkezde çevreye göre çok yüksel olduğu tespit edilebilinir.
“Deprem uzmanları bölgede 3 metre kayma olmuş diyorlar,Peki patlama sesinin duyulduğu bu noktada neden bu kadar büyük bir kopma oluşmuş ve çok büyük kayalar un ufak olmuş? Bakın köylüler ne diyor,deprem öncesi patlama oldu ve dumanlar yükseldi!” pic.twitter.com/r31qLsIsif
Yapay bir “tetikleme” varsa, bütün etkileri (Deprem, Tsunami, Kayman, Yarılma, Radyasyon) yapay olur, doğal olamaz.
Depem Türkiye Patlama sesinin duyulduğu noktada tuzbuz kayalar ve cöküntü 230216
Enkidu Gilgamesh
Sanki değil, sahiden bu bir atom bombasının patlatıldığı noktadır, ama patlama yer altından gerçekleştirilidi!
Zeytin tarlası ortadan yarıldı!
Show Ana Haber, Feb 11, 2023
17. Nükleer bombaları yeraltına yerleştirmek ve patlatmak pahalı değilmi?
Konuyu bilmeyenlerin tahmin ettiğinin aksine atom çok masraflı değil. Derin yeraltı madenciliğinde atom bombalarının kullanımına teknik ve ekonomik bir alternatif yok. Mesela dinamitten en az 15 kat daha ucuz. Bu hesap 1967 de yapılan belgesellerde açıklanyor.
18. Nükleer bombalarla doğal deprem tetiklenebilirmi?
Hiçbir deprem hem doğal, hemde tetiklenmiş olamaz. Doğal deprem tetiklenmeden oluşandır. Tetikleme doğal olmayan derpremin özelliğidir.
Atom bombalarıyla oluşan bir depremler doğal şartlardan dolayı farklı şekilde etki gösterebilir, ama bu onları doğallaştırmaz.
19. Doğal petrol ve gaz kaynakları nelerdir?
Doğal kaynaklar petrolün geçirgen olamayan kaya formasyonları altında uzun bir zaman esnasında birikmesiyle oluşur, ve sadece doğal çatlamayla ve teknik delmeyle veya doğal basınçla veya teknik pomplamayla yeryüzüne çıkar. Kaynak reservlere “konvansyonal“denilir. Doğal petrol kaynakları, asıl rezervlerin sadece çok küçük bir kısmını teşkil eder.
Petrol ve gaz barındıran, ama yeryüzüne bırakmayan kaya formasyonları “ankonvansonal” rezervlerdir ve doğal kaynak değildir. Bunlar sadece “ankonvansyonal”, yani nükleer patlamalarla kaya formasyonlarının mikrosopik parçalanması, ardından su basılması ve yerüstüne pompalanmasından sonra ayrıştırılır.
20. Neden kaya formasyonları atom bombalarıyla kırılmak zorunda?
Petrol ve gazın ana yatağı daha derin kaya formasyonlarıdır, ancak burada mikroskopik damlacıklar halinde kayaların içinde gizlidir ve bir kaynak halinde yeryüzüne çıkmaz. Bu tür rezervler “konvansyonal olmayan” veya “ankonvansyonal” veya diğer bir terimle “tight gas” (sert gaz) olanlardır. Buralardan milyonlarca yıl bir sızma ve birikmeden doğal kaynaklar oluşabilir.
Sert gaz rezervlerini hemen elde etmek için bu kayaların tuz buz haline gelecek şekilde kırılması gerekir, ki böylelikle mikroskopik gaz ve yağ damlacıkları serbestlessin ve yeryüzüne çıkarılabilinsin. Kayalar kırıldıktan sonra yükse basınçlı ve biraz sabunsu maddeli ve kuvars kumlu su vererer gaz ve yağ damlacıkları bağlanıp bir yöne sürülür ve yeryüzüne pombladıktan sonra arıtılır.
Kuvars kumu kırılmış kaya içinde mikroskopik açıklıkların kapanmasına engel olur. Sabunsu madde ise gaz ve yağ damlacılarının suyla bağlanmasını sağlar.
21. Türkiye’de kaya parçalamadan petrol çıkmazmı?
Türkiye’nin doğal petrol kaynakları az ve ihiyacı karşılamak için yetersiz.
1974-1983, petrol kanundaki kısıtlamalardan dolayı üretim düştü.
1984-1991, liberal düzenlemeler sonucu üretim 4,4 milyon tona yükseldi.
1992-2008, mahkeme kararlarıyla kanunların değişmesi, üretimin yarı yarıya azalmasına neden oldu.
Türkiye’deki rezervler kaynaktan çok, sert gaz yataklarıdır. Gaz ve petrol bulunduran kaya formasyonları atom bombaları patlatılarak tuz buz edilmeden üretim yapmak mümkün değildir.
A BRIEF LOOK ON THE ENVIRONMENTAL EFFECTS OF SHALE GAS EXTRACTION
“There are two major prospective basins of shale gas in Turkey – the Thrace Basin and the Southeast Anatolia Basin – as shown in Figure 1 below. These two basins are studied and undergone for exploring oil and natural gas by the state-owned Turkish Petroleum Corporation (TP) and other privately owned local and international companies. U.S. Energy Information Administration (EIA) provides the following map of shale gas reservoirs of Turkey. TP is leading the hydrocarbon exploration activities in Turkey. The Salt Lake Basin and the Sivas Basin still need to be further explored. There have been limited studies on these two basins. As it can be seen in the map, some large metropolitan areas in Turkey are located in the locality of shale gas basins – Istanbul, Ankara, Edirne, Konya, Sivas, Gaziantep, Hatay, and Diyarbakir. Therefore, the obscurity of the safety or danger of shale gas is a matter of concern.”
Technically Recoverable Shale Oil and Shale Gas Resources: Turkey
Independent Statistics & Analysis, U.S. Department of Energy, Washington, DC 20585, September 2015
“About 350 wells have been drilled in thirteen gas fields and three oil fields in this basin. The Thrace Basin is primarily a tight sand gas play, sourced by adjoining and deeper shales.”
“The depth of the Dadas Shale in the SE Anatolian Basin ranges from 6,000 ft (1828.8 m) to 13,000 ft (3962.4 m), averaging 9,000 ft in the oil window and 9,500 ft (2743.2 m) in the wet gas and condensate window. The total Dadas Shale Formation has an extensive gross thickness of over 1,000 ft (304,8 m), with, its lower, 200-ft (60,96 m) thick basal portion considered the primary organic-rich source rock.”
“Dört sondaj gemisi ile denizlerdeki arama faaliyetlerine hız veren Türkiye, karada da Cumhuriyet tarihinin en büyük arama kampanyasını başlatmış durumda. Son sekiz ayda 13 ilde 20’ye yakın saha için arama ruhsatı alan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, yıl sonunda günlük petrol üretimini 65 bin varile çıkararak rekor kırmayı hedefliyor.”
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından TPAO’ya en son verilen arama ruhsatı Antalya, Manisa ve Kahramanmaraş-Gaziantep sınırı için verildi.”
Lütfen aşağıdaki TPAO sayfasından alınan makaleyi okurken “ankonvansiyonel” veye “geleneksel olmayan” ve “yeni yöntem” terimlerinin yerine hep “atom bombalı” diye okuyun ki gerçek anlamını ortaya çıkarabilesiniz. Nükleer bombalarla kaya kırımı 1967 den itibaren, PLOWSHARE projesiyle özel sektöre devredildi. 1991 den sonra bu yöntem küresellestirildi. Yani bunun “2000’li yılların başında” Texas’da başlatıldığı doğru değil!
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı: Ankonvansiyonel
“Geleneksel yöntemlerle üretim yapılamayan hidrokarbon kaynaklarından, geleneksel olmayan yöntemlerle üretim yapılabilmesi, sektörde ankonvansiyonel yöntemle üretim olarak adlandırılmaktadır.
Dünyada ankonvansiyonel yöntemler kullanılarak ticari üretim, 2000’li yılların başında Amerika Birleşik Devletleri’nin Texas bölgesinde başlamıştır. Geleneksel yöntemlerle üretim yapılamayan rezervlerden de üretime imkân vermesi nedeniyle, dengeleri değiştiren çok önemli bir gelişme olarak hidrokarbon sektörü tarihinde yerini almıştır. Yüksek potansiyeli kısa sürede anlaşılan yeni yöntemler, Kuzey Amerika, Orta Amerika, Avrupa, Avustralya ve Uzak Doğu Asya bölgelerinde de uygulanmış, ülkemizde ise 2007 tarihinde kullanılmaya başlanmıştır.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın bu alanda yaptığı çalışmaların hedefi, ankonvansiyonel yöntemleri ülkemizde başarı ile uygulayarak geleneksel yöntemlerle üretilmesi mümkün olmayan hidrokarbon rezervlerini de ekonomimize kazandırmaktır. TPAO’nun Güneydoğu Anadolu ve Trakya Bölgelerinde yoğunlaşan faaliyetleri günümüzde başarıyla sürdürülmeye devam etmektedir.
2014 yılında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, ankonvansiyonel yöntemlerin kullanılmasının uygun olduğu değerlendirilen, Konacık-1 ve Akçay-1 kuyularının sondajı tamamlanmıştır. Konacık-1 kuyusunda 500 metre yatay sondaj yapılmış, sonrasında hidrolik çatlatma ile 42 API yüksek graviteli şeyl petrolü alınmıştır. 2019 yılı içerisinde, Gözalan-1/K/M ve Batı Bostanpınar-1/R kuyularının sondajı tamamlanmıştır. Gözalan-1/K/M kuyusunda yaklaşık 1000 metre yatay sondaj başarı ile yapılmış ve hidrolik çatlatma operasyonu başlatılmıştır. Batı Bostanpınar-1/R kuyusunda ise 2020 yılının ilk çeyreğinde çatlatma operasyonunun yapılması planlanmaktadır.
Trakya Bölgesi’nde, havzanın şeyl gaz ve kesif kumtaşı gazlarına yönelik potansiyel belirleme faaliyetleri devam etmektedir. 2015 yılında Çeşmekolu-1 ve 2016 yılında Çakıcı-1 kuyularında sondaj tamamlanmış, 2017 yılında hidrolik çatlatma operasyonları gerçekleştirilmiştir. 2019 yılı içerisinde Çeşmekolu-2/S kuyusunun sondajı 4750 m’de tamamlanmış olup, 2020 yılı içerisinde hidrolik çatlatma operasyonunun yapılması planlanmaktadır.
Milli enerji politikamıza uygun olarak ankonvansiyonel kaynaklara yönelik bu güne kadar gerçekleştirdiğimiz ve devam eden sondaj faaliyetleriyle TPAO, ülkemizin hidrokarbon potansiyelini açığa çıkarmak için teknolojinin tüm imkânlarını kullanarak çalışmaya kesintisiz şekilde devam etmektedir.
Ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltma hedefine katkıda bulunmak temel amacımızdır. Ankonvansiyonel teknikleri kullanarak yürüttüğümüz faaliyetlerdeki amacımız, ülkemizin şimdiye kadar üretime katılamamış kaynaklarından ankonvansiyonel yöntemleri kullanarak üretim yapabilmektir.
TPAO olarak ankonvansiyonel alanda her türlü çalışmayı gerek ortaklığımız bünyesinde gerek diğer kurum ve kuruluşlarla ortak projelerle gerçekleştirmekteyiz. Bu bağlamda, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ile Zonguldak kömürlerinin kömür gazı potansiyelini araştırmak üzere Kasım 2018’de bir işbirliği protokolü imzalanmıştır. 2019 yılı boyunca yapılan çalışmalar ile Zonguldak’taki kömür gazının ülke ekonomisine kazandırılması konusunda TTK’ye teknik destek verilmeye devam edilmektedir.“
Asıl teknoloji getiren, ve işletenler TPOA veya diğer Türkiye şirketleri değil, nükleer güç olan anglosakson devlelerinden! Türker sadece bostan korkuluğu görevi yapıyor, ne kontrol edebiliyor ve nede yapılanlarin yaratabileceği hasarı hesap ve tahmin edebiliyorlar. Sadece TransAtlantic Resources şirketi 500 tane yatay kuyu delmiş! Kanada’lı şirket Valeire Energy Inc 150 tane yatay kuyu delmiş.
Birtek dikey kuyudan kat kat yatay tünellerle üst üste olan şeyl petrol yataklarına erişiliyor. Çok verimli olan bu yataklardan hissedarlar kar edeceklermiş, ama onların karı yüzbinlerce ölen ve evsiz kalan insanların kanı, canı ve zarari üzerine kuruludur! “Frack” dedikleri atom bomba ile kaya kırılmasıdır!
Turkey’s Dadas Shale: One Of The World’s Top Unconventional Shale Oil Plays
“In southeast Turkey, Dallas/Istanbul-based TransAtlantic Resources (TAT) has come closest, recently announcing two 500 bopd horizontal wells in a conventional reservoir (think of the old-style oil pools vs. the new shale, tight oil) in the Mardin formation, above and below the Dadas shale.
TransAtlantic and Calgary-based partner Valeura Energy Inc. (OTCPK:PNWRF) also drilled a successful 150 bopd horizontal well in the same formation to the west at Gaziantep. These horizontals are firsts for Turkey. That got everyone’s attention – that oil had to be sourced from a local rock.
TransAtlantic and Valeura and their partners have also found oil in a new play in southeast Turkey in the Bedinan formation which is just below the Dadas Shale but oil is also sourced from the Dadas. This is relatively tight oil but a recent frac by TransAtlantic in the Bedinan has shown that production rates can be significantly improved.
“In the last six months we started having success in the southeast oil plays,” says Chad Potter, VP Finance of TransAtlantic. “We’re coming at it from multi-play idea on each license; where there is stacked pay, all likely sourced from Dadas shale.”
“Stacked pay” is industry talk for several underground oil formations all on top of each other like blankets on a bed. This allows producers to drill off several horizontal wells at different depths from one surface location – lowering costs and making production more profitable. It’s what everyone is trying to do with shale plays in North America.
Potter said in a recent interview with Natural Gas Europe that investors understand that Dadas could be a big international shale discovery.
“Horizontal drilling and frac technology is changing the game in chasing oil in southeast Turkey,” said Jim McFarland, President and CEO of Valeura. “The Dadas Shale is a world-class source rock that has fed giant fields across the Middle East and North Africa.”
TransAtlantic, along with Calgary-based Anatolia Energy and Valeura, definitely need to reward shareholders. All three have had a spotty exploration record over the last two years, and all of their share prices have lost 75% of their value from two years ago. (To be fair, most junior international exploration stocks have done the same.)
TransAtlantic’s next important well, the Bahar-2H, has already spud and is targeting the Bedinan formation, directly below the Dadas shale and the company plans to complete the well with a multi-stage frac.
Anatolia Energy CFO Pat McGrath says the company is doing a production test into the Dadas shale in September, with what will likely be a two-stage vertical frack. They’re hoping for as much as 50 bopd per frack stage as a goal to shoot for.
Other operators are also into Dadas.Shell stepped back on to the scene in September 2012 in partnership with Turkey’s state-owned TPAO. Exxon Mobil (XOM) is said to be seeking an opportunity in the Dadas.
Potter, McGrath and McFarland are keen to point out that the majors’ return to Dadas means that they were right to focus their investment here – even though the payout will be a while in coming.
“The greatest potential in Turkey is in the unconventional plays. Turkey is essentially in the same stage as the North American Basins were in 2002. These plays have completely changed the North American oil and gas sector,” McGrath says. “This is the only opportunity to make a large enough impact to reverse the declining oil production in Turkey.
One thing holding back even more exploration in Turkey is lack of access to Turkey’s historical geological and production data. While Turkey has been exceptionally generous with foreign oil and gas companies – offering some of the “most attractive fiscal terms in the world,” says McGrath – it maintains a tight lease on data that could help unleash the shale bounty.
With all the other pieces in place, the main question for the industry right now, says McGrath, is “how and when we will be able to access the old producing fields, now held by the National Oil Company. These fields hold great potential for re-activation using unconventional technology. In the meantime, the national oil company just maintains marginal production through conventional wellbores.”
And this is what Transatlantic, Anatolia and Valeura are banking on. For all, there is a strong focus on the Dadas Shale and the Bedinan and Mardin formations. Both are in the southeast.
For Potter it’s essential to look at this from the “eye of the North American unconventional attitude.”
Do the markets agree? Well, not just yet. The markets are saying “prove that any of this works,” according to Potter. But lately, each time they unlock a bit of value they have unlocked a bit of the stock price, as the stock chart has started to turn positive.
Turkey’s BIG FIND is yet to happen. But the Dadas Shale gives the country its best chance at igniting a staking and production boom that could rival what’s happened in the United States in the last five years.“
22. Türkiye kendi sınırları ve deniz sahası içinde petrol ve gaz üretebilirmi?
Üretim üç teknolojiye sahip ve hakim olmayı gerektirir:
jeolojik inceleme
derin dikey ve uzun yatay delme
nükleer patlatma
Türkiye belki jeolojik incelemeyi yapabilir, ama dikey ve yatay delme teknolojisine ve nükleer sanayisine sahip olmadığı için, sivil alanda kullanılacak nükleer bomba üretmesi ve hidrokarbon üretiminde kullanması mümkün değil.
Bu yüzden Türkiye derin dikey ve yatay delme ve nükleer patlatma teknolojilere sahip olan devletler ve şirketlerle işbirliği yapmak zorunda.
Bilinen nükleer sanayiye ve atom bombalarına sahip olan devletler şunlardır:
ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Kanada, İsrail, Pakistan, Hindistan, Kuzey Kore
Haberlerde edinilebilinecek bilgilere göre Türkiye ABD, İngiliz ve Kanada’lı şirketlere depremin olduğu bölgelerde sondaj yapmaya izin vermiştir.
“Turkey’s move comes after the Cyprus government struck a deal with U.S. energy firm Noble for gas exploration off the southern coast of the divided island of Cyprus.
Agence France-Presse
Turkey will sign a contract with Shell next week for offshore oil and gas explorations, Energy Minister Taner Yildiz was quoted as saying by the Anatolia news agency on Nov. 16 “We will sign a new contract for oil and gas search both in our soil and waters. We’ll sit at the table with Shell next week,” Yildiz said.”
“Turkish Petroleum Corporation is poised to explore and produce shale gas in Trakya, while a delegation from the Ministry of Energy and Natural Resources is seeking partners in USA and Canada – countries with shale gas exploration and production. The ministry delegation held a series of meetings with regulatory, supervisory and administrative authorities, hydraulic fracturing companies and professional organizations in those countries. Energy Minister Taner Yildiz said that his ministry was willing to work with companies that are experienced in the field to exploit Turkey’s shale gas potential and added that they would collaborate with Shell in shale gas and oil exploration in Batman and Diyarbakir.”
Aşağıda “new techniques“, yani “yeni teknolojiler” terimiyle gizlenen atom bombasıyla kaya kırılmasıdır! Kaya gazı su basmayla çıkmıyor, kayalar atom bombalarıyla kırıldıktan sonra su basılıyor! Bu bilgiyi aklınıza yerleştirin ve hiç bir daha unutmayın!
23. Deprem yüzünden ABD’yi suçlamak AKP ve Erdoğan’ı desteklemekmidir?
Hayır be AKP ve Tayyib’i övmüyorum, olaya sadece Türkiye ve hükumet açısından bakıyorum. Başka bir parti hükumette olsa sonuç değişmezdi. Hem ABD’nin küresel planları ve hemde Türkiye topraklarında yapılan sondaj çalışmaları bugünki hükumentten ve AKP’den daha eski. Bu nedenle daha önceki hükumetler Anglosakson şirketleriyle anlaşmar imzalamış ve bu işlerin gizliligi nedeniyle yeterince bilgi sahibi edinememiş ve kontrol etmemiş olmalı!
Hüküment sorumlularının davranışlarındanda feci bir şok halinde oldukları ve ister istemez sonuçtan sorumlu olmalarına ragmen topluma ne diyeceklerini bilmedikleri görünüyordu. Hele akademik zümrenin ve genel toplumun “doğal deprem” algisinin etkisi altında olduğu bir durumda.
Bence isterse daha eski hükumetler anlaşmaları imzalamış olsalarda, bugünki hükumet bu tehlikeyi tahmin etmeli ve önlemler almalıydı. eğer diğer partiler iktidarda olsalardı durum farklı olmazdı.
24. O kadar uzun bölgeye kolektif olarak bu bombaları sırayla yerleştirmek nasıl mümkün olabilir?
Mesela sadece Trakya bölgesinde 350 tane gaz kuyusu delindiği belgeleniyor. Bunun için lütfen “20. Türkiye’de kaya parçalamadan petrol çıkmazmı?” sorusuna bakın. Daha büyük ve verimli olan Güney Doğu Anadolu bölgesinde bu rakam çok daha yüksektir. Özellikle Aladdin Middle East Ltd. bölgede onlarca yıllardan beri çalışmaktadır.
Deprem ile yıkılan hatay.
Daha önce yabancı şirketler Hatay fay hattı üzerine 5 bin metre sondaj kuyusu açmış.
Petrol ve gazı bulmuş.
Ama betonlayıp gitmişler.
Amaçlarının petrol değil, deprem tetiklenecek fay hattı aradıkları ortada.
Fay hattımızı silah olarak kullandılar. pic.twitter.com/2Knqiu0kov
📌Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde 70 küsür NATO üssü ve hemen yanlarında Petrol Arama ve Derin Sondaj Kuyuları var
📌 Pazarcıkta 4 adet kuyu var
📌 Hatay’da 7 adetten fazla pic.twitter.com/QpdqzTQBRY
Karadeniz Sakarya sondaj bölgesinde toplamda 40 kuyu açılacak ve günlük 40 milyon m3 doğal gaz kullanıma girecek. Ilk olarak 2023 Şubat ayında 10 milyon m3 aktif olarak kullanıma girecek. 2025 yılına kadar günlük 40 milyon m3 üretim tamamlanacak pic.twitter.com/ZUC7xfzdbW
25. Arap levhasının sıkıştırması ve harıtada yerin kayması vs. Bunların hepsini atom bombası ile nasıl açıklıyorsun?
Doğal “fay hatlarında” atom bombalarının patlatılması ile varılan sonuç bu hatların atom bombaları kullanarak yapay kırıldıklarını değiştirmez.
Eger atom bombaları patlatılmasaydı kesin o anda kırılmazlardı ve dogal olarak belki depremsiz, hasarsız ve ölüsüz, çok uzun bir zamana yayılan yavaş kayma ve kırlmalarla gerekli jeolojik değişim olabilirdi.
26. Neden deprem esnasında bazı binalar tuz buz oldu, ama bazıları devrildi?
Tam bombanın üstünde olan ve bu yüzden yüksek frekanslı titreşime giren binalarda sert maddeler, yani beton ve tuğla tuz buz olur. Bu ilk anda belli olmasada, dokunulduğunda çabuk çözüldüğü farkedilir. Videolarda bunun örneklerini gördüm. Patlama merkezinin yanlarındaki binalar devrilir. Biraz daha uzak olan binalar sağlam kalır. Bombalar arasında belirli bir mesafe olduğu için güzergahtaki etki farklıdır ve sırayla tekrarlanır.
Her dalga gibi nükleer bombasının ürettiği titreşimin frekansıda merkezden uzaklaştıkça zayıflar ve etkisi buna güre düşer. Ben burada kitap yazmıyorum, sadece kısa ve çabuk okunacak bilgi vererek, başkalarının düşünmesini ve araştırmasını istiyorum.
Düşünmekten korkma, korku senin daha fazla ve daha çabuk düşünmeni tetiklesin!
Kısaca sana şöyle açıklayayım. Belki o zaman anlarsın. Yeraltı nükleer patlamalarda etki 4 ana bölüme ayrılır:
1. Ground Zero: Bu patlama merkezidir ve orada büyük ısı üretilir. Madde sıvı ve gaz haline dönüştürülür.
2. Crushed Zone: Burada bütün sert maddeler (kaya, beton) tuz buz olur. Yani asıl ince tuz buzlaşma patlama merkezinin çevresi ve tam merkezin üstündeki binadadır, çünkü bu enerji en zayıf yöne akar, buda yerin üstüdür.
3. Cracked Zone: Burada sert maddeler çakıl taşı seviyesinde kırılır ve çatlar. Burada olan binalar toz olmaz, kırılır ve devrilir.
4. Strained Zone: Burada sert maddeler büzülmüş ve yamulmuştur ve ince çatlaklarla doludur. Burada olan binalar destabilize olur.
Bunu biraz açıklayan bu Wikipedia makalesine bakabilirsin. Orada bir sürü ana kaynak veriliyor:
Hatayda koskoca binalar içiçe çöktü, sanki New York daki 3 büyük WTC binasının çöküsü gibi.
MOMENT: Dramatic video shows building collapsing after Turkey quake
Kanal13
Premiered Feb 6, 2023
Bu benzerlik desadüf değil, çünkü WTC binalarının hepsi atom bomalarıyla yıkıldı ve bu yıkım yöntemi bina yapılmadan önce New York şehir idaresi trafından kabul edilmişti.
Connecting 911 with Fracking by Radioactivity! Plowshare Program!
Amerikalılar gerekirse daha fazla yaparlar. Türkiye ile yapılan resmi anlaşmalarda sahiden daha düşük hesaplar yapılmış olabilir, ama sonunda ortaya çıkan deprem ve hasar ek bir plan olduğunu gösteriyor.
PNET bombalar arasındaki mesafenin en falza 40 km olabileceğini öngörüyor, ama genelde bu daha kısa olur, mesela 5, 10, 15 veya 20 km, ama delme yeri bir tane olur ve oradan istenilen istikamete, hele askeri stratejik zorunluluk gerektirirse 50 km veya daha uzun delinebilinir. Bilmeyen için bu herhangi bir inşaat şantiyesi gibi görünebilir. Bütün fracking sanayisi dünyanın her yerinde böyle çalışıyor.
Kaya gazı çıkarmak için önce 8000 metreye kadar (mesela sadece 100 m veya 800 m olabilir) 1m ile 1,5m çapında bir dikey tünel, oradan istenilen istikamette yatay tüneller delinir ve sırayla atom bomları yerleştirilir. Gaz sektöründe yatay delmeye “horizontal drilling” denilir. Bunu daha iyi kavramak için birkaç youtube videosuna bakabilirsiniz. Mesela bu:
Horizontal Drilling
Chevron, Aug 19, 2015
Bu tür animasyonlarda nükleer patlama gösterilmez!
28. Batı devletleri hidrokarbon yakıtların peşinde olmadıklarını söylüyorlar. Bu doğrumu?
ABD ve Avrupal devletlerinin petrol ve gaz peşinde olmadıkları çok büyük bir yanıltma ve tuzaktır! Onlar sadece petrol peşinde değil, bütün küresel karbon ve hidrojen döngüsüne sahip olmak istiyorlar. Petrol, gaz ve su bu döngülerin sadece birer ara hali. Yani karbonu sözümona kotülerken diğer herkesin elinden alıp karbon ve hidrojen üzerine küresel hakimiyet sistemi kuruyorlar.
Geleneksel kömür madenciligi yerin Nükleer Kırma (Nuclear Fracking) ve Yeraltı Kömür Gazlanması (Underground Coal Gasification) yöntemiyle yüzyıllarrca çıkarılamayan kömürü birkac yıl içinde yeraltında yakıp karbondioxide çevirdikten sonra su ekleyerek ve pirolize ederek Metan ve Hidrojene çeviriyorlar.
Şeyl gaz ve petrol Nükleer Kırma ve Hidrolik Basınc ile çıkarıyorlar.
Karbonlu biolojik ve kimyevi maddeleri ve karbondioxid gazını yerin dibine pompalayıp Yeralı Kömür Gazlanması ile yine Metan ve Hidrojene çeviriyorlar.
Lütfen kendiniz internet üizerinden “Underground Coal Gasification” terimini arayın ve önce resimlere bakın. Orada şematik olarak yöntemi gösteriyorlar. Sema resimlernden tonlarca bilimisel ve teknik makale, yöntem tanitimini bulacaksınız. Online çeviri kullanarak okuyabilirsiniz.
Bu konuy su Almanca makalelerimde açıklıyorum. Orada bir dizi kaynak veriliyor.
“Nachhaltigkeit” durch Geoengineering! Beherrschung des Kohlenstoffkreislaufs! CCS in Japan!
29. Kim deprem olan bölgeyi harab etmek ve radyasonla zehirlemek ister?
Her savaşta karşı tarafa azamı zarar verilir. Saldıran açısından hedef Türkiye toprakları. İnsanların zerre kadar kıymeti yok onlar için. Türkiye’yi daha çabuk yıkmak için ekonomik ve sosyal zarar vermek develetin içten çökmesine ve az masrafla yenilmesine sebep olur.
ABD’nin temel hedefi Türkiye Cumhuriyeti’ni lağvetmek, çünkü ancak böyle serbestçe Karadeniz sahasına girebilip, Rusya’nın Akdenize gidebilmesine engel olabilecek. Türkiye’nin baglı oldugu uluslararası Montreux Anlasmaşi (1936) ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurluşunu belgeleyen Lozan Anlasmaşı (1923) ve bu Cumhuriyet’in varlığı onlar için en büyük engellerden bir tanesi.
Türkiye devletinden izin alarak “ankonvansyonal” patlama yöntemleriyle yapay depremle saldrılırken bütün Türkiye toplumu “fay var” dedigi ve bu tahribatı savassal saldırı olarak algılayamadigi sürece tedbir alınamadan ve olanı açıklayamadan yapay depremli saldrılara devam edilebilinir.
Atom bombası atılmayıp, yüzlerce metre derinliğe yerleştirlirek patlatılıdigi için, radyasyonlu maddenin 99% yerin dibinde kalır, ama gaz halindeki radyoaktif Radon maddeesi ince çatlaklardan yavaş yavaş yeryüzüne sızar ve çözülür. Çözüldüğünde “Radon Kızları” denen çok daha zehirli ve radyoaktif maddeler oluşur. Bunlardan bir tanesi Polonyum’dur. Radon Kızları’nın radyasyonu en az 5 kat daha fazladır. Yani bu radyasyon uzun vadeli olacak ve zamanla artacak.
Her ne kadar bu sızıntı yüzdelik olarak az görünsede, patlatılan atom bombalarının sayısı ve toplu gücü hesaplandığında radyasyonun geniş bir alanda büyük olduğu anlaşılılır. Bir 13 KTN lik Hiroşima bombasıyla karşılaştırıldıgında en az 300 tane atom bombası patlatıldı.
Gaz üreten yabancı şirketler ve devlet büyük kazanc elede ederken depremde ölmeyen insanlar radyasyon etkisiyle hastalancak ve acı çekecekler. Radyasyon miktarının artığı tespit edildiğinde ise bunun gaz üretilen bölgelerde “doğal olarak” arttığını söyleyecekler, çünkü aynısını ABD’de, Avrupa’da ve baska yöerelerde yapıyorlar.
“In recent years, oil and gas producers have employed new methods that combine horizontal drilling with enhanced stimulation. These new methods, known as “fracking,” have changed the profile of oil and gas wastes – both in terms of radioactivity and volumes produced. The geologic formations that contain oil and gas deposits also contain naturally-occurring radionuclides, which are referred to as Naturally Occurring Radioactive Materials (NORM):Uranium and its decay products.
“Much of the petroleum and natural gas developed in the U.S. was created in the earth’s crust at the site of ancient seas by the decay of sea life. As a result, these shale, petroleum and gas deposits often occur in aquifers containing brine (salt water).
Produced waters are waters pumped from wells and separated from the oil and gas produced. The radioactivity levels in produced waters from unconventional drilling can be significant and the volumes are large. The ratio of produced water to oil in conventional well was approximately 10 barrels of produced water per barrel of oil. According to the American Petroleum Institute (API), more than 18 billion barrels of waste fluids from oil and gas production are generated annually in the United States.
Produced waters contain levels of radium and its decay products that are concentrated, but the concentrations vary from site to site. In general, produced waters are re-injected into deep wells or are treated for reuse.”
“According to an API industry-wide survey from the 1990s, approximately 64 percent of the gas producing equipment and 57 percent of the oil production equipment showed radioactivity at or near background levels for conventional sites. TENORM radioactivity levels tend to be highest in water handling equipment. Average exposure levels for this equipment were between 0.0077389 – 0.01032 microcoulombs per hour (µC/hr) (30 – 40 microroentgens per hour (μR/hr)), which is about five times background.”
Nasıl “tetiklenen” doğal deprem bir paradokson ise, gaz üretimiyle artan “doğal radyasyon” da bir pradoxondur. Doğal olan insan etkisi olmadan varolan radyasyondur, aksi yapaydır!
Artan radyasyonun en basit şekilde tespit etmek için sadece bir mikrofon yeterli!
“Listening” to radiation with a microphone Carl Willis, Dec 16, 2020
Are You Exposed to Radiation? How To Make Your Own Particle Detector (Less Than $5)
The Action Lab, Oct 24, 2017
Uranium decay Series-Radon Daughters.
electrosyl, 21.08.2011
30. Kaya kırmasıyla gaz ve petrol üretimi o kadar tehlikeliyse neden ABD’de ve Avrupa’da uygulanıyor?
Petrol ve gaz çıkarılan bütün yerlerde hafif veya ağır depremler var.
Depremler yüksek olduğunda üretimi durduruyorlar. Bir örnek Hollanda’nin Groningen gaz yatağındaki deprem yüzünden çevredeki hasarlar.
Fears of new quakes in Dutch gas field as energy crisis bites
Genel olarak Almanlar bunun farkında değil, ama en geç 1961 den beri Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletinde sürekli yeraltındaki nükleer patlamalarla petrol üretiliyor. Almanya’da, ABD’de ve diğer bütün fracking yerlerinde depremler ve radyasyon var. Mesela Almanya’nın fracking yapılan yöresinde köylerde tek bir ölüm sebebi var, kanser!
In Deutschland wird der Untergrund seit 1961 “unkonventionell” mit Atombomben gefrackt!
Makalelerde topladığım kaynaklara bakınca ve dahada araştırırnca her zaman deprem ve radyasyon bulacaksınız. Hatta bunu batı devletlerinde kanunen düzenlendiğini öğreneceksiniz. Yani belirli bir deprem seviyesini aşan şirketlere ceza kesiliyor veya üretimleri durduruluyor!
ABD ve Avrupa ülkelerinde fracking yapılan yerlerde depremin azami seviyesini engellemek için kanunlar var. Endonezya, Haiti ve Türkiye gibi yerlerde hiçbir sınır tanımıyorlar. Tabi bunda oralardaki hükumentlerin zayıflığı var. Hasar büyük olduğunda işi “doğal felakete” dönüştürüyorlar.
31. TPAO ile birlikte AME de petrol arıyorsa ve bölgeleri içerisinde Manisa da varsa burada neden depreme rastlamadık?
Bekleyin, Manisa’dada hissedilecek seviyede veya ağır bir deprem olacak.
Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin Suriye sınırında böyle feci depremlerin yapılmasının arkasındaki hedef sadece petrol ve gaz üretimi değildir. Oradaki hedef, nüfusu azaltmak ve bu toprakları Büyük-Kürdistan devletine katmak hedefi olma ihtimali çok büyük.
Unutulmamalıki BOP (Büyük Ortadoğu Projesinin) ana hedeflerinden bir tanesi Büyük-Kürdistan’ın öngörülen sınırlarla kurulmasıdır.
Recep Tayyib Erdoğan bu projenin Türkiye’nin menfaatine kullanılacağını inanığı sürece “BOP’un Eşbaşkanıyım!” demesine rağmen, o ne bu projenin kurucusu ve nede belirleyicisi olmuştur.
32. Neden bu deprem biriken fay sıkışmasından dolayı doğal oluşmuş olamaz?
Biriken “fay sıkışması” sadece bir spekülasyondan ibaret, olabilir veya hiç olmayabilir. Nükleer bombaların kullanımı apaçık ortada. Bunun göstergeleri neler?
1. Depremden önce sırayla gama ışınlarının yerden çıkması.
2. Patlama merkezlerindeki binaların kısmen veya tamamen tuz buz olması. Hatay’daki yüksek binaların çöküşüne bak!
3. Patlama merkezinde hayat boşluklarının oluşamaması.
4. Eğer ölçülürse, oradaki radyasyonung artığı, ve Radon’un çözülmesiyle dahada artacağı.
5. Radyasyonun etkisinde kalan insanlarda buna bağlı hastalık belirtileri, özellike kanser artacak.
33. Konvansyonal ve ankonvansyonal gaz ve petrol üretimi arasındaki fark nedir?
İki çeşit petrol ve gaz reservi var.
Biri konvansyonel kaynak, yani bir yerde birikmiş, basınç altında ve delik bulduğunda dışarı çıkan gaz vey petrol. Ege gaz kaya içindeyse bu kaya formasyonu geçirgendir. Yani delindiğinde veya biraz kırıldığında gaz kendi kendine çıkar. Nasıl doğal ve yapay su çıkarılıyorsa, böyle kuyu kazılarak petrol ve gaz çıkarılabilinir. Akıntıyı tetikemek için dinamit patlatılır. Bunada konvensyonel kırma denilir.
İkincisi konvensyonel olmayan reserv, kaya içerisinde mikroskopik damlacıklar halinde bulunan gaz ve petroldür. Bu kuyu kazmayla falan çıkmaz, ancak o kaya formasyonu paramparça, daha iyisi tuz buz edildiğinde bu damlacıklara yol açılır. Sonra kırılan formasyona yüksel basınçlı su basılır. Bu kayaların kırılması sadece atom bombasıyla mümkündür. Atom bomaa kelime olarak kullanılmaz, yerine “konvensyonel olmayan patlayıcı” denilir.
Nükleer güçlerin işlem yaptığı alanlarda genelde konvansyonel olmayan yöntemlerle petrol ve gaz üretiliyor, çünkü atom bombalarıyla kirarak hem daha fazla ve hemde daha hızlı üretmek mümkün.
Türkiye’dede ABD, Kananda ve İngiltere şirketleri “sondaj” yapıyor ve bombalarla kayaları kırıyor. Bekle yakında üretime geçerler. O zaman anlarsın, ama bu ölenleri geri getirmez.
Mesela Almanya’da bu konu üzerine hazırlanan açıklayıcı bir belge var. Baya ince anlatıma rağmen, atom ve nükleer terimlerini kullanmıyorlar, ama radyasyon ve depreme sebep olundugunu gizlmeden.
34. Yeraltında patlatılan atom bombalarıyla deprem yapılabilnirmi?
Bu konuda yayınlanan belgelerde atom bombalarıyla yapılan depremler inkar edilmez, sadece laf oyunlarıyla küçümsenir. Buna rağmen 06. Şubat’tan itibaren edinilen tecrüberler tam olarak açıklanır.
“6.17 The strength of the shock wave in the ground decreases with increasing distance from the explosion, and at large distances it becomes similar to an acoustic (or seismic) wave. In this region the effects of underground shock produced by a nuclear explosion are somewhat similar to those of an earthquake of low intensity. However, the evidence to date indicates that underground explosions do not cause earthquakes, except for minor aftershocks within a few miles of the burst point (§ 6.20 et seq.).”
“DEEP UNDERGROUND BURSTS¹
GROUND SHOCK
6.19 In a fully-contained deep underground explosion there would be little or no air blast. Much of the energy is expended in forming the cavity around the burst point and in melting the rock (§ 2.102), and the remainder appears in the form of a ground shock wave. As this shock wave moves outward it first produces a zone of crushed and compressed rock, somewhat similar to the rupture zone associated with crater formation (Fig. 6.70). Farther out, where the shock wave is weaker, the ground may become permanently distorted in the plastic (deformation) zone. Finally, at considerable distances from the burst point, the weak shock wave (carrying less than 5 percent of the explosion energy) becomes the leading wave of a series of seismic waves. A seismic wave produces a temporary (elastic) displacement or disturbance of the ground; recovery of the original position, following the displacement, is generally achieved after a series of vibrations and undulations, up and down, to and fro, and side to side, such as are typical of earthquake motion.
AFTERSHOCKS AND FAULT DISPLACEMENTS
6.20 Many of the aftershocks associated with a deep underground explosion appear to be directly related to the postdetonation phenomena of cavity collapse and chimney growth (§ 2.103). Some aftershocks, however, originate a few miles beyond the region involved in the development of the chimney. These aftershocks are generally considered to result from small movements along pre existing fault planes² and to represent the release of natural strain (deformation) energy. For explosions of high energy yields aftershocks may continue, although at a reduced rate, for many days after the chimney has formed.”
35. Neden yapay depremleri belirlemek önemli?
Yanlış anlamayın, ben doğal depremleri yok etmiyorum. Sadece bu depremde doğal bir sebep aramanın gereksiz olduğunu söylüyorum, çünkü yapay olduğu apaçık ortada. Yani doğal bir sebep arayarak kimsenin kafasını karıştırmak istemiyorum, çünkü diğer insanlar illede yapay sebebi gözardı etemeye çalışıyorlar, beklentileri ve inançları sadece doğal felaket üzerine kurulu. Ben bunu kesinlikle desteklemek ve körüklemek ve kimseyi kazanak için kandırmak istemiyorum. Yanlış yönde düşünerek yanlış bir sonuç kurgulamaktan başka birşey yapmıyorlar. Bunun sebebi her şeyden önce böyle korkulu bir tezgahı hayal bile etmek istememeleri.
36. Kim sivil halka yerlatından atom bombardımanı yapacak kadar cani olabilir?
Sivil alanda atom bomba kullanımını ilk geliştiren iki devlet var, bir ABD, diğeri Sovyetler Birliği ve kendi aralarında 1963 ten bir fiili 1976 dan beri resmi anlaşmları var (Pieaceful Nuclear Explosions Treaty).
Türkiye NATO üyeliği olarak ABD ile müttefik ve ABD şirketleri Türkiye’de binlerce gaz sondaj kuyuları deldiler ve deliyorlar, özellikle 6 Şubat 2023 depreminin olduğu bölgede. ABD dışında Kanada ve İngiltere şirketleri var, ama bu işte Fransız, Rus, Çin, Italyan veya başka bu alanda çalışan devletlerin şirketleri yok.
Sadece ABD kendi şirketleri üzerinden yeraltında yerleştirilip patlatılacak atom bombaları ile Türkiye’ye karşı stratejik bir hamleyi hazırlamış olabilir.
Sadece savaş halinde olan onbinlerce, yüzbinlerce insanı öldürebilir, ama Türkiye resmen ABD ile savaşta değil. Gözardı edilen, ABD’nin bütün Dünya ve özelliklede Rusya ile büyük bir savaşta olduğu. Bu küresel savaşta Türkiye şu anda kırılması gereken bir engel ve anahtar teşkil ediyor. ABD açısından bu durum Orta Doğuda bir varoluş veya yokolma savaşı, am Türkiye ABD’nin menfaatlerine ters davranıyor, çünkü bunlar Türkiye’nin kendi menfaatlerine uymuyor.
Yapay deprem yaparak, finansal ve ekonomik yaptırımlarla, resmi savaş ilan etmeden ABD her türlü imkanı kullanarak Türkiye’ye saldırıyor. Bunun adı “hibrid savaş”. Yeraltında patlatılan atom bombalı yapay deprem bunun stratejik bir parçası.
38. Türkiye’li sorumlular nasıl yeraltı atom bombardımanı hazırlığından bihaber olabilirler?
Bilemezler, çünkü bir resmi, yani Türkiye’li sorumlu olması gereken şahıslara gösterilen bir patlama planı, birde daha geniş ve daha güçlü, onların haberdar olmadığı bir patlama tezgahı var. Olayı kavrayabilmek için bu iki boyutu ayırmak lazım. Türkiye hükumetinde ve Amerikan şirketindeki Türk idarecilerden hiçbir tanesi tünellerin boyutu, kullanılan atom bombalarının miktarı ve gücü ve yerleşim yerlerinin altında patlatılacakları üzerine haberdar değillerdi, ama bildikleri zannetiklerini imzaladılar ve böylelikle bilmeyerek suçta pay üstlendler.
39. ABD neden Türkiye’ye karşı hibrid savaş veriyor?
Bu depremle hükumeti hemen deviremedilersede, ki bunun için hazırlardı, en azından muhalefet partilerine yeni bir nefes verdiler. ABD’nin hedefi illede AKP ve Erdoğan’ı devletin idaresinden kovmak ve ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tamamen lağvetmek. Bu depremle çözülmez görünen bir Gordion Düğümü’nün çözülmesini ve aşılmaz gibi görünen bir engelin aşılmasını umuyorlar.
40. Türkiye neden kendini yeraltı atom bombardımanına karşı savunamıyor?
İçinde bulunduğumuz durum siyası, akademik ve medya zümresindeki insanların ne kadar kof, cahil ve zararlı olduğunu gösteriyor. Tabi genel toplumda önder gördüğü insanlardan daha haberdar ve bilgili değil ve olanlar olsa bile, ne güçleri ve nede kamuoyuları var.
Onlarca yildan beri toplumun derin benlige yerlestirilimis bir algi var ve bunun unsurlari sunlar:
Türkiye bir sürü deprem fayının üstinde kurlu bir memlekettir.
Yüzyıllarca birikmiş fay basıncı her an her yerde patlayabılır.
En büyük deprem İstanbul,da olacak.
Komplo teorisi kurgusuna uygun olarak sözde kuskucu olan kesimin inandırıldığı HAARP radyo dalgalarıyla deprem palavrası var. Sadece bu absürd fikir öne sürülerek, geriye sadece “doğal deprem” olabileceği algısı güçlendiriliyor, ama nedense atom bombaları kimsenin benliğinde yok ve anlatıldığında millet bunu düşünemiyor ve kavrayamıyor, sanki hepsi hipnoz altındaymış gibi.
Toplumsal algı operasyonu o kadar güclüki ne olup biteni kavramış olan hükumet mensupları bunu açıklayacak ne akademik ve medya mensupları bulabiliyorlar ve nede bunu kavrayacak toplum karşı karşıyalar. Bu yüzden bu saldırıyı “asrın felaketi” olarak etiketleyerek toplumsal yanlış algıyı kullanmaktan başka bir çıkar yolu görmüyorlar.
Türkiye’dei jeologlar, fizikçiler, matematikçiler ve diğer akademisyenler bilgi sahibi olmaları anda ye alanda yoklar ve hiç bir ise yaramıyorlar, tersine saldıran gücün algı operasyonunu destekliyorlar. Onlar tümden diplomalı karacahiller ve bilinçsiz hainlerden ibaret.
Akademisyen zümre bu toplumun beyni olmak zorundayken, hiçbirsey olmadıklarından bu toplum beyinsiz ve zihinsizlikten ölüme gidiyor!
Türkiye’de insanların bu depremleri “doğal” diye algılaması gerekli tedbirlerin alınmasına engel oluyor. Farklı bir nükleer savaş hali var. Atom bombaları gökten düşmüyor, ama yerin dibinden vuruyor.
Şu andaki algı ile atom bombaları gökten düşse bile, gök taşı düştü diye yorumlanacak bir psikolojik durum var, yeterki düşman atom boblarını taş ile mantolasın.
Bu algının sebebi akademik cehalet, çünkü toplum uzman diye akademisyenlere soruyor, ama onlar gerçekten daha uzak. Bu asıl akademik zümrenin felaketidir.
Gazeteciler ve siyasiler “Bizi uzmanlar bilgilendirmedi!” diyebilirler, ama akademisyenler çamuru kimseye atamazlar!
43. Deprem olan yerlerde Radon gazı ve radyasyon arttımı?
Atom bombasının patlatıldığı yerde birçok radyoaktif maddenin yanında Radon gazı oluşur ve çatlaklardan yeryüzüne sızar. Radon radyasyonla çözülüldügünde Radon-Kızları
Polonyum-218,
Kurşun-214,
Bismut-214 ve
Polonyum-214
denilen ve 5 kat daha radyoaktif olan maddeler oluşur. Bunu şu anda Türkiye’de tespit ediyorlar, ama doğal depremden Radon oluşurmuş gibi haberle yanlış algı kurgulanıyor.
Deprem bölgesinde radyoaktif gaz uyarısı. 4 kat daha fazla arttı
Yıldız Teknik Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, depremlerin ardından Kahramanmaraş’ta radyoaktif radon gazı seviyesinin normaline göre 4 kat arttığı tespit edildi.
“Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından YTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Günay ile KOÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Caner Yalçın, “Deprem Sonrası Radon Gaz Konsantrasyonlarının Belirlenmesi” projesini hazırladı.
Projeyle başvurdukları TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı’ndan destek alan Günay ve Yalçın, 9-12 Şubat tarihleri arasında Kahramanmaraş’ın Elbistan ve Ekinözü ilçeleri arasında bulunan Akpınar Köyü’ndeki toprakta saha çalışması gerçekleştirdi.
Yapılan ölçümlere göre, radon gazı seviyesinin depremin ardından 4 kat fazla olduğu hesaplandı.
KAHRAMANMARAŞ VE KOCAELİ’NİN DEĞERLERİ KARŞILAŞTIRILDI
Doç. Dr. Günay yaptığı açıklamada, toprağın yapısında birçok madde ile elementin yer aldığını, bunlardan bazılarının ise radyoaktif olduğunu söyledi.
Radyoaktif maddelerin bozulması sonucunda radon gazının açığa çıktığını belirten Günay, “Radon gazı toprak olan her noktada var. Çünkü toprağın yapısında uranyum, toryum, potasyum bulunuyor. Bunlar ise bozularak radon gazını oluşturuyorlar” diye konuştu.
Radon gazının normalde de yeryüzüne çıktığını fakat deprem esnasında toprak ve kayaçların yapısında bir açılma meydana gelmesi nedeniyle miktarının arttığını anlatan Doç. Dr. Günay, şöyle devam etti:
“DNA MOLEKÜLLERİ VE HÜCRELERE ZARAR VEREBİLİYOR”
“Radon gazı radyoaktif bir gaz, çevreye alfa ışıması yayıyor. Özellikle radon gazının solunmasıyla akciğere geldiği zaman vücuttaki DNA moleküllerine ve hücrelere zarar verebiliyor. Bu durum kansere neden olabiliyor. Bu kapsamda deprem bölgesinde radon gazının tespit edilebilmesi için depremin üçüncü gününde bölgeye giderek radon gazı ölçümlerini yaptık.
Ölçümlerden hemen önce cihazımızı Kocaeli’de test ettik. Kocaeli’nde yaklaşık 10 bin becquerel civarında ölçümler yaptık. Bölgeye gittikten sonra radon gazı seviyesi ölçümlerimiz 35 bin 40 bin becquerel arasında çıktı. Ölçümleri saat başı yaptık. Ölçümlerimizden bir tanesi 43 bin civarında oldu. Kahramanmaraş’ın deprem öncesi ölçümleri elimizde olmadığı için Kocaeli’nde yaptığımız değerlerle karşılaştırma yaptık. Yaptığımız araştırmaya göre, deprem esnasında Kahramanmaraş’ta Kocaeli’ye göre 4 kat daha fazla radon gazı çıkışı tespit ettik. Depremden 1 sene sonra bölgenin normal seviyesini ölçtüğümüzde bölgenin normal seviyesini tam belirleyeceğiz.”
“GAZ BİNA İÇERİSİNDE ETKİLİ OLUYOR”
Artçıların devam etmesi nedeniyle toprakta açılımların sürdüğünü söyleyen Günay, bu nedenle rodan gazının yukarıya doğru çıkmaya devam edeceğini belirtti.
Doç. Dr. Günay, radon gazının açık havada olmasının insana bir zararı olmadığını anlatarak, “Radon gazı bina içerisinde etkili oluyor. Çünkü topraktan binaya sızıyor. Bu çok hafif bir gaz olduğu için binadaki çatlaklardan veya çok küçük kılcallıklardan bile yukarıya çıkabiliyor. Zemin katta, daha alt katta bulunanlara evlerini havalandırmasını tavsiye ediyoruz. Ayrıca vatandaşların radon gazı için açık havada maske takmasına gerek yok” ifadelerini kullandı.“
Bu resmi belgede Almanya’da konvansyonal gaz ve petrol üretildiği ve ankonvansyonal rezervlere geçerken radyasyon ve depremin arttacağı açıklanıyor, ama bunun sebebinin nükleer bombalar olduğu söylenmiyor!
Bu belgede söylenmez, ama ABD şirketleri 1950 lerden beri nükleer bombalarla gaz ve petrol barındıran kayalarını kırıyorlar. Bu yüzden Alt-Saksonya Eyaletinde radyasyondan etkilenen köylerde insanların hemen hemen tek ölüm sebebi kanserdir! Bu genel Almanya medyasında katiyen bildirilmediği için, Almanlar nükleer yeraltı bombardımanından bihaberdirler.
Ankonvansyonal gaz üretiminde tespit edilen radyoaktivenin NORM (Doğal Olarak Oluşan Radyoaktif Malzeme) olduğu koskoca bir yalandır. Bu belgenin yazılış tarzından Alman bilim taklitçilerinin nasıl sahte-bilimsel bir düzmeceyle yalan söylediklerini kendiniz anlayabilirsiniz. Bunu kendiniz kavrayabilesiniz diye kampamlı bir tercüme yapıyorum.
44. Neden yapay depremden önce bir Amerikan gemisi gelir?
Depremden önce gelen sismik gemilerin görevi depremin etkisini ölçmek ve patlamaların PNET kurallarına uygun yapıldığını tespit ve tastik etmektir. Bu gemiler yanında yerüstü ve yeraltı sensörleri ve yörünge uydularıyla ölçüm yapılır.
“Dünyanın en büyük sismik araştırma gemisi, Yeni Zelanda sularına vardığında, Pazartesi sabahı erken saatlerde meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki yıkıcı deprem ve ardından gelen tsunami tehdidi de dahil olmak üzere zorunlu AIS güvenlik cihazının iletimini kapattı.
Dünyanın en büyük petrol sahası hizmetleri şirketi Schlumberger’e ait olan 125 metre uzunluğundaki gemi, Pazartesi günü kısa bir süre hariç son beş gün boyunca Otomatik Tanımlama Sisteminden (AIS) iletişim kurmadı.
Gemi, petrol devleri Statoil ve Chevron adına Doğu Kıyısı açıklarında petrol arıyor.“
Almancadan: Radyasyondan Korunma Komisyonu tavsiyesinin duyurusu – Geleneksel olmayan doğal gaz üretimine ilişkin radyolojik hususlar (hidrolik kırılma) – 17 Temmuz 2014’ten
Almanya’da, doğal gaz şu anda esas olarak hidrolik olarak geçirgen rezervuar kayasında (kumtaşı, kireçtaşı) bulunan ve üstte geçirimsiz kaya katmanları (bariyer kayası) ile kapatılmış birikintilerden çıkarılmaktadır. Diğer alt ufuklardaki organik tortulardan oluşan doğal gaz, bu jeolojik tuzak yapılarına geçmiş ve milyonlarca yıldır burada hapsolmuştur. Kuzey Almanya’da öncelikle Buntsandstein, Zechstein ve Rotliegend katmanlarında oluşan bu “geleneksel” yataklar, bazıları uzun mesafelerde yatay olarak sürülen derin sondajlarla açılır. Rezervuarlardaki birkaç 100 bar’lık yüksek hidrostatik basınç nedeniyle, gaz kendiliğinden ve yeterli bir akış hızıyla dışarı çıkar. Bu tür yataklardan doğal gaz üretimine konvansiyonel doğal gaz üretimi denir.
Ancak Almanya’da düşük geçirgenliğe sahip kaya yataklarında da doğal gaz yatakları bulunmaktadır. Gaz hidratlar ve akifer gazı şeklinde başka (geleneksel olmayan) doğal gaz yatakları da vardır (BGR 2012a).
Düşük geçirgenliğe sahip kaya oluşumları arasında sıkı gaz, kaya gazı ve kömür yatağı gazı (metan) bulunur.
Sıkı gaz, kayadaki (genellikle kumtaşı) küçük, kötü bağlantılı oyuklarda toplanan doğal gazdır.
Kaya gazı ve kömür yatağı metan, jeolojik zaman boyunca kaçamayan, çok zayıf geçirgenliği olan şeyl veya kömür yataklarında oluşan doğal gazdır. Zayıf geçirimli kayalar nedeniyle, doğal gaz bir kuyuya serbestçe akamaz.
Gazı düşük geçirgenliğe sahip yataklardan çıkarmak için kayanın geçirgenliğinin teknik olarak arttırılması gerekir. Halk arasında genellikle fracking olarak adlandırılan “hidrolik kırılma” da, kaya, yüksek basınç altında bir sıvı enjekte edilerek parçalanır. Yapay çatlaklar (kırıklar), stres durumuna ve harcanan enerjiye bağlı olarak boyutları değişebilen kontrollü bir şekilde üretilir.
Almanya’da birkaç on yıldır sıkı gaz üretimi teşvik edilmektedir. Jeolojik koşullar nedeniyle, promosyon öncelikle Aşağı Saksonya’daki yataklarda yoğunlaşmaktadır. Burada, sıkı gaz, derinde bulunan yoğun kumtaşı katmanlarında depolanır. Fracking teknolojisi, sıkı gazı yaklaşık 4.000 metreden ve daha derinden çıkarmak için kullanılır.
Son yıllarda, Almanya’da çevresel riskler, enerji endüstrisi veya hidrolik kırmanın yasal yönleri üzerine bir dizi çalışma yayınlandı veya yaptırıldı.
Aralık 2011 tarihli “Almanya’da kaya gazı üretiminin değerlendirilmesi” başlıklı bildiride, Federal Çevre Ajansı, geleneksel yöntemlerle karşılaştırmalı olarak düşük geçirgenliğe sahip yataklardan arama ve doğal gaz üretiminin yanı sıra açık sorular ve araştırma ihtiyaçlarının bir derlemesini sundu (UBA 2011).
Federal Yer Bilimleri ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün (BGR) 2012 tarihli “Almanya’daki yoğun kil kayalardan (şist gazı) elde edilen doğal gaz potansiyelinin tahmini” çalışmasında, şeyl gazı potansiyeline sahip en önemli kaya oluşumları incelenmiştir (BGR 2012b) ). Bilimsel yayınlardan ve uzman otoritelerin raporlarından elde edilen veriler analiz edildi. Buna göre, en büyük kaya gazı potansiyelleri Kuzey Almanya Havzasında ve daha küçük potansiyeller ise Yukarı Ren Bölgesinde bulunmaktadır. Sonuç, ülke çapındaki jeolojik oluşum araştırmalarına dayanmaktadır ve herhangi bir rezerv birikintisine işaret etmemektedir.”
“22 Ocak 2014’te Federal Çevre, Doğa Koruma, Bina ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı (BMUB) ile UBA arasında 100’den fazla katılımcının yer aldığı teknik bir tartışma Berlin’de gerçekleşti. Etkinliğin amacı, nihai uzman görüşü için etkilenen paydaşların, derneklerin ve çıkar gruplarının mümkün olduğu kadar çok yönünü dikkate alabilmek için uzmanların ön sonuçlarını erken bir aşamada teknik tartışmaya dahil etmekti. UBA tarafından yaptırılan takip projesi – Bölüm 2 “İzleme, hidrolik kırma kimyasalları ve geri akış, iklim dengesi, tetiklenen depremsellik, arazi kullanımı, doğa üzerindeki etkiler”, ilk raporda adı geçen açık uçlu sorular (Meiners ve ark. 2012a) yanı sıra parçalama yöntemiyle Kaya gazı üretiminin çevreyle ilgili diğer güncel konuları da araştırıldı.
Vor dem Hintergrund, dass die Einführung der Fracking-Technologie zur Nutzung der unkonventionellen Erdgasförderung in Deutschland diskutiert wird, bat das Bundesministerium für Umwelt, Naturschutz und Reaktorsicherheit mit Schreiben vom 18. Juli 2011 die Strahlenschutzkommission (SSK) um eine Bewertung der beim Fracking möglichen radiologischen Risiken.
Almanya’da konvansiyonel olmayan doğal gaz üretiminin kullanımına yönelik fracking teknolojisinin getirilmesinin tartışıldığı bir ortamda, Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı, Radyasyondan Korunma Komisyonu’nundan (SSK) 18 Temmuz 2011 tarihli bir yazıyla, Fracking risklerinin olası radyolojik sonuçlarının değerlendirilmesi talep etti .
Da es bisher keine klare Klassifizierung von „konventionellen“ oder „unkonventionellen“ Erdgaslagerstätten gibt (siehe BGR 2012a), betrachtet die SSK für ihre Bewertung die Erdgasgewinnung aus allen gering permeablen Lagerstätten, in denen das Erdgas nur durch Anwendung der Fracking-Technologie wirtschaftlich gewonnen werden kann, als unkonventionelle Erdgasförderung.
“Konvansiyonel” veya “geleneksel olmayan” doğal gaz yataklarının net bir sınıflandırması olmadığından (bkz. BGR 2012a), SSK, doğal gazın yalnızca hidrolik kırma teknolojisi kullanılarak ekonomik olarak çıkarılabildiği tüm düşük geçirgenliğe sahip yataklardan doğal gaz çıkarımını dikkate alır ve konvansiyonel olmayan doğal gaz üretimi olarak değerlendirir.
2 Geleneksel doğal gaz üretiminde radyoaktivite ve radyasyondan korunma
Doğal gaz rezervuarlarında bulunan rezervuar suyu genellikle oldukça tuzludur ve tatlı sudan önemli ölçüde daha yüksek konsantrasyonlarda alkalin toprak elementleri radyum, baryum ve stronsiyum içerir. Bu rezervuar suyu, doğal gazın konvansiyonel ekstraksiyonunda da çıkarılır. Gaz akışından yoğunlaştırılmış su ile seyreltilir ve tuzlar da çökelir. Bu nedenle yer üstünde oluşan üretim suyu, rezervuar suyuyla aynı değildir.
Alman petrol ve gaz yataklarından elde edilen üretim suyunda ölçülen radyonüklid değerleri (WEG 2014), tuzlu sudaki uranyum konsantrasyonlarının (1.000 mg/l Cl-‘den fazla) 1 mBq/l ila 10 mBq/ mertebesinde olduğunu göstermektedir ve düşük mineralli yeraltı sularıyla karşılaştırılabilir. Th-232 henüz spesifik olarak araştırılmamış olmasına rağmen, hidrojeokimyasal bilgiler pratik olarak tuzlu suda çözünmez olduğunu göstermektedir. Radyum izotopları ve Pb-210 için radyolojik olarak ilgili konsantrasyonlar bilinmektedir. Hem petrol ve gaz üretiminden kaynaklanan rezervuar suyu ölçümleri (Kolb ve Wojcik 1985, WEG 2014) hem de kuzey Almanya’daki jeotermal santrallerden gelen tuzlu su ölçümleri (Köhler ve diğ. 2013), değerin 1 Bq/l ile 50 Bq/l arasında değiştiğini göstermektedir. Ra- 226 ve 1 Bq/l ila 30 Bq/l Ra-228 bu tür sular için tipiktir. Pb-210 için değer aralığı 100 Bq/l’nin üzerinde olabilir (Kolb ve Wojcik 1985, Köhler ve ark. 2013). Bu konsantrasyonlar, < 0,8 mBq/l ila 350 mBq/l Ra-226, < 0,7 mBq/l ila 120 mBq/l Ra-228 ve < 0 olan zayıf mineralize tatlı su için karşılık gelen değer aralıklarından çok daha yüksektir. 6 mBq/l ila 250 mBq/l Pb-210 (BfS 2009).
Ayrıca radon rezervuar kayasından doğal gaza kaçar. Derin yataklarda (Almanya’da 5.000 m derinliğe kadar) 60 MPa (60 bar) civarında olabilen doğal gaz yataklarındaki yüksek gaz basıncı nedeniyle (BGR 2012b1), doğal gaz üretimle genişledikçe radon konsantrasyonu azalır.
Doğal gaz yataklarını keşfederken yapılan standart jeofizik ölçümler (gama logları) temel olarak ana kayaçların uranyum, toryum ve radyum içerikleri ve dolayısıyla salınabilecek radyonüklid potansiyeli hakkında bilgi içerir.
Beim Abteufen der Bohrungen werden unvermeidbar Aquifere und wasserundurchlässige Schichten durchbohrt. Das Bohrloch wird in Horizonten, in denen Zuflüsse von Wasser möglich sind, durch Systeme von Zementbrücken und Dickspülungssuspension (tonhaltige Suspension) abgedichtet. Auch im Bereich des Reservoirgesteins müssen die Rohrtouren2 teilweise durch Zementation stabilisiert werden. In Bohrungen, die mit einem zementierten Liner komplettiert wurden, werden zum Anschließen der Fördersonde an die Lagerstätte in den einzementierten Liner mit Perforationskanonen Löcher gesprengt. Das ist mit mikroseismischen Ereignissen verbunden, die allerdings an der Geländeoberfläche nicht spürbar sind.
Sondaj delikleri açılırken, akiferler ve su geçirimsiz katmanlar kaçınılmaz olarak delinir. Sondaj deliği, çimento köprü sistemleri ve kalın çamur süspansiyonu (kil içeren süspansiyon) ile su girişinin mümkün olduğu ufuklarda kapatılmıştır. Rezervuar kayası alanında da boru dizileri2 çimentolama ile kısmen stabilize edilmelidir. Çimentolu astar ile tamamlanan kuyularda, üretim sondasını rezervuara bağlamak için perforasyon tabancaları ile çimentolu astarda delikler açılır. Ancak bu yer yüzeyinde farkedilmeyen mikrosismik olaylarla ilişkilidir.
Doğal gaz üretimi sonucunda dağlardaki basınç tahliyesi de arazi yüzeyinin çökmesine (dağçökümü) neden olur. Bu çökmeler sismik olaylarla ilişkilendirilebilir. Bu olayların radyolojik sonuçları, örneğin binalardaki radon konsantrasyonlarında bunun sonucunda meydana gelen ilgili artışlar, mevcut bilgilere göre beklenmemektedir.
Ekstraksiyon sırasında çıkarılan üretim suyu genellikle havşalı kuyulara enjekte edilir (SRU 2013).
Üretim suyunun tahliye edilmesi ve atık su arıtma tesislerinde arıtılması gerekiyorsa, burada çökelme ve birikintiler oluşabilir. Bu tür deşarjların radyolojik etkileri henüz araştırılmamıştır.
Çıkarılan doğal gazla radon deşarjları zaten Kolb ve Wojcik (1985) tarafından ele alınmıştı. İnceledikleri doğal gaz numunelerinin Rn-222 konsantrasyonları 0,15 Bq/l ile 1,0 Bq/l (150 Bq/m3 ila 1.000 Bq/m3’e eşdeğer) arasındaydı.
1 m derinlikte toprak havasına göre düşük olan bu konsantrasyonlar, doğal gazın çıkarılması sırasındaki basınç tahliyesinin bir sonucudur.
Beraber pompalanan üretim suları yüksek konsantrasyonlarda çözünmüş radyonüklitlerle bile (100 Bq/l, 0,1 Bq/g’den biraz daha az kütle ilişkili aktiviteye karşılık gelir) önemli ölçüde harici radyasyona maruz kalmaya yol açan bir radyasyon kaynağı değildir. Bu nedenle, üretim suyuyla çalışmanın (örneğin kuyulara geri pompalama) radyolojik bir önemi yoktur. Üretim suyu şu anda Radyasyondan Korunma Yönetmeliğinin (StrlSchV) (BMU 2012) Ek XII Kısım A’sındaki pozitif listede kalıntı olarak listelenmemektedir.
Kimyasal ortam koşullarının değişmesi nedeniyle rezervuar suyunda çözünmüş alkali toprak elementleri ve muhtemelen diğer eser elementler çözünmeyen tuzlar olarak çökelmekte ve bitkilerde hem katı tabakalar (kireç) hem de çamurlu formda oluşabilen tortular oluşturmaktadır. Çözünmüş radyonüklidler Ra-226, Ra-228 ve bazı durumlarda Pb-210 da çökeldiğinden, genellikle radyolojik olarak ilgili radyoaktiviteye sahip malzemeler oluşur. Bu gerçek uzun zamandır bilinmektedir ve 1980’lerde Kolb ve Wojcik tarafından Federal Almanya Cumhuriyeti’ndeki mevduatlar için de tanımlanmıştır (Kolb ve Wojcik 1985).
2001’den bu yana, (petrol ve) doğal gazın çıkarılması, işlenmesi ve arıtılmasından kaynaklanan çamur ve birikintiler, StrlSchV Ek XII Bölüm A’da kalıntı olarak listelenmiştir. Ek XII Kısım B StrlSchV’nin izleme limitleri aşıldığı sürece, kalıntılar StrlSchV düzenlemelerine tabidir ve Atom Enerjisi Yasasının (AtG 2013) § 2 paragraf 2 anlamında radyoaktif maddelerdir.
Kalıntıların izlenmesi, kalıntıları ortadan kaldırırken veya geri dönüştürürken halkın korunmasına hizmet eder (§ 97 Paragraf 1 StrlSchV). Diğer maruz kalma durumları, yalnızca etkili doz yılda 1 milisievert değerini aşıyorsa radyasyondan korunma yasası kapsamında izlenebilir (§ 102 StrlSchV). Petrol ve Gaz Üretimi Ekonomik Birliği (WEG) e.V., petrol ve gaz üretim şirketlerindeki işyerlerinde bu doz eşiğinin aşılmadığını belirtmektedir (bkz. WEG 2012). Ayrıca radyolojik nedenlerle atıkların düzenli depolama alanlarında bertaraf edilmesine izin verilmediğine dair bilinen bir durum yoktur (IAF ve diğerleri 2012).
Almanya’da uygulanan özel bir imha yöntemi, depolamadan önce bir ara adım olarak petrol ve gaz üretimi kalıntılarından cıvanın vakuotermik ekstraksiyonunu içerir. Bu imha yolu için bazen çalışanların doz izlemesi yapılır. Belirlenen maksimum dozlar ayda 0,1 mSv idi (Mothes 2014).
Kazara salınımlar, taşıma kayıpları ve döküntülerin uygun olmayan şekilde atılması toprak kontaminasyonuna yol açabilir. § 101 StrlSchV’ye göre, bu tür toprak kirliliği, bir mülk üzerinde çalışma tamamlandığında, artıklar kullanım kısıtlamasını haklı çıkarmayacak şekilde giderilmelidir. Mülkün sınırsız kullanımı için kriter, kaldırılmamış kalıntılar nedeniyle halkın radyasyona maruz kalmasıyla ilgili olarak, referans değer olarak takvim yılı başına 1 milisievertlik etkin dozun aşılmamasıdır.
3 Konvansiyonel olmayan doğal gaz üretimi
3.1 Konvansiyonel olmayan doğal gaz üretiminin teknolojik yönleri
Gazı düşük geçirgenliğe sahip yataklardan çıkarmak için kayanın geçirgenliğinin teknik olarak arttırılması gerekir. Bunun için kullanılan fracking teknolojisi 20. yüzyılın ilk yarısında geliştirildi ve Almanya’da da onlarca yıldır kullanılıyor. Fracking teknolojisi, geleneksel ekstraksiyon teknolojisine kıyasla aşağıdaki yeni yönleri içerir:
– Düşük geçirgenliğe sahip birikinti kayası, 1.000 bar’a kadar (SRU 2013) basınçlarda yüksek basınçlı sıvı enjeksiyonu (“frac sıvısı”, su ve katkı maddelerinin karışımı) ile parçalanır. Çatlak sıvılarıyla birlikte, çatlakları açık tutmaya yarayan propantlar (“kırık kumları”) hazne kayasına verilir.
– Enjekte edilen sıvıların miktarları, rezervuar koşullarına bağlı olarak önemli ölçüde farklılık gösterir. Almanya’da (Meiners ve diğerleri 2012a)’da gerçekleştirilen 30 fracking önleminden derlenen verilere göre, dar gaz rezervuarlarında frac başına kullanılan su miktarları 37 m3 ile 2.336 m3 arasında, kaya gazı rezervuarında ise 4.040 m3 su olmuştur.
– Kayalara bağlı olarak, birikintilerden etkili bir şekilde yararlanmak için birkaç kez kırılmak gerekebilir. Kaya gazı yatakları söz konusu olduğunda, UBA tarafından yaptırılan bir çalışma (Dannwolf ve diğerleri 2014) kuyu başına 10 frak varsaymaktadır. Bu gibi durumlarda arıtılmış geri akışın yeniden kullanımı yeterli olmadığından, tatlı su için önemli bir talep beklenmelidir.
– Hidrolik kırılma sırasında oluşan yüksek basıncı absorbe edebilmek için, boru dizilerinin kaya gövdesine özellikle sıkı bir şekilde yerleştirilmesi gerekir.
– Halihazırda sondaj sıvılarında bulunan kimyasallara ek olarak (GWE 2014), kuyulara enjekte edilen kırılma sıvıları, çatlaklı kayaya propantların (“kırık kumları”) girmesini sağlamak için viskoziteyi ayarlamak için kullanılan diğer kimyasalları içerir. Kimyasal katkı maddeleri aynı zamanda birikintileri azaltmalı, mikrobiyolojik büyümeyi ve hidrojen sülfür oluşumunu ve kil minerallerinin kırılma ufkunda şişmesini önlemeli, korozyonu önlemeli ve yüksek pompa hızlarında sıvı sürtünmesini en aza indirmelidir (Meiners ve diğerleri 2012b). Kırılma sıvılarının bileşimi, rezervuar kayaçlarıyla uyumludur.
– Gaz üretimi başlamadan önce enjekte edilen kırılma sıvısı kuyulardan çıkarılmalıdır. Bu, geri pompalanan büyük miktarda su ile sonuçlanır (“geri akış”). Bu geri akış, enjekte edilen kırık sıvıları ve rezervuar suyunun bir karışımını içerir ve geri kazanım ilerledikçe ikincisinin oranı artar. Kaya gazı yataklarının genellikle birkaç kez kırılması gerektiği varsayılırsa, büyük miktarlarda atık suyun bertaraf edilmesi veya geri dönüştürülmesi beklenir (bkz. Dannwolf ve diğerleri 2014).
– Düşük geçirgenliğe sahip birikintilerin etkili bir şekilde geliştirilmesi için, geçirgen birikintilere göre daha fazla bireysel kuyu gereklidir. Yer üstündeki arazi kullanımı, bir sondaj başlangıç noktasından yataklara birkaç kuyunun kazıldığı çok taraflı sondajla azaltılabilse bile, temelde geçirimli yatakların geliştirilmesinden daha fazla sondaj kanalı ve zayıf geçirimli kayaların penetrasyonu vardır.
– Almanya’da bugüne kadar sadece büyük derinliklerde bulunan ve kullanılabilir akiferlerden bariyer kayalarla ayrılan sıkı gaz yatakları hidrolik kırma yöntemiyle açıldı. Bununla birlikte, kullanılabilir akiferlerden geçirimsiz örtü tabakaları ile ayrılmamış daha sığ derinliklerde birikintiler de vardır. Örneğin, kömür yatağı metan, 700 m ile 2.000 m arasındaki derinliklerde taş kömürü ile kombinasyon halinde oluşur (SRU 2013). Prensip olarak, hidrolik kırma teknolojisi kullanılarak bu tür birikintilerden gaz çıkarmak mümkündür.
3.2 Geleneksel olmayan doğal gaz üretiminde radyoaktivite ve radyasyondan korunma
Radyoaktivite konusu, konvansiyonel olmayan doğal gaz üretimi ile bağlantılı olarak birkaç yıldır uluslararası düzeyde tartışılmaktadır (GAO 2012, EU 2012, USGS 2012, PHE 2013). Bununla birlikte, kırılmanın radyolojik sonuçlarının farklı bir şekilde değerlendirilebildiği, bilimsel olarak güvenilir yalnızca birkaç çalışma vardır.
Radyasyondan korunma ile bağlantılı olarak, fracking teknolojisi kullanılarak düşük geçirgenliğe sahip doğal gaz yatakları geliştirilirken aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:
– Çamurtaşı veya arduvaz gibi zayıf geçirimli kayaçlar, daha geçirgen rezervuar kayaçları olan kumtaşı veya kireçtaşından daha yüksek seviyelerde doğal radyonüklidlere sahip olma eğilimindedir (Siehl 1996). Bu tür rezervuar kayalarının (çok tuzlu) rezervuar sularındaki radyum konsantrasyonları, geçirimli rezervuarlardakinden daha yüksek olma eğilimindedir (Rowan ve diğerleri 2011).
– Düşük geçirgenliğe sahip kaya, normal yataklardan (önemli ölçüde) daha yüksek uranyum veya toryum içeriğine sahip olduğu sürece, yatakların keşfi sırasında üretilen sondaj kesikleri (StrlSchV’nin mevcut standartlarına göre) bireysel durumlarda zaten radyasyondan korunma izlemesi gerektirebilir.
– Doğal gazın geleneksel ekstraksiyonunda olduğu gibi, fraking işleminde de radyum veya Pb-210 içeren kalıntılar beklenmelidir. Bununla birlikte, daha büyük miktarlarda kırılma sıvısının hedefli enjeksiyonu ve geleneksel üretim kuyularına kıyasla daha kısa kullanım ömrü, çıkarılan standart doğal gaz miktarı başına artık madde miktarında bir artışa yol açabilir. Bununla birlikte, çalışanların veya halkın radyasyona maruz kalması açısından önemli değişiklikler, yalnızca birçok tortunun kapsamlı gelişiminin bir sonucu olarak toplam kalıntı miktarının önemli ölçüde artması durumunda beklenebilir. Bu şu anda Almanya için beklenmiyor.
– Terk edilmiş derin kuyulara enjeksiyon olarak değil, teknik sistemlerde arıtma veya kanalizasyon arıtma tesislerine deşarj olarak gerçekleştirilen geri akışın herhangi bir şekilde bertaraf edilmesi, çözünmüş radyonüklidlerin çökelmesi nedeniyle radyolojik olarak ilgili birikintilerin oluşmasına yol açabilir. Ek VII Bölüm D StrlSchV’de belirtilen, radyasyondan korunma alanlarından kanalizasyona boşaltılabilecek aktivite konsantrasyonları, bu yüksek mineralli suyun özel kimyası nedeniyle meydana gelebilecek birikim etkilerini hesaba katmaz. Ek VII Kısım D StrlSchV bu nedenle bu tür bir tuzlu su tahliyesinin radyolojik sonuçlarını gerçekçi bir şekilde değerlendirmek için pek uygun değildir.
– Yüzeye yakın akiferlerden yeterince kalın bariyer kayalarla ayrılmamış birikintiler kullanılırsa, yeni oluşturulan yayılma yolları boyunca derin su yüzeye yakın yeraltı suyuna yükselebilir. Bununla birlikte, halkın radyasyona maruz kalması olası değildir, çünkü bu tür kirlenmiş yeraltı suları, tuzluluğu nedeniyle doğrudan içme suyu olarak kullanılamaz ve tuzluluk azaldığında radyum ve Pb-210 konsantrasyonları da azalır. Bununla birlikte, sınırlı bir ölçüde, sığır sulama veya tarla sulama için zayıf tuzlu su kullanımı ve dolayısıyla gıda üretimi tamamen göz ardı edilemez. Böyle bir senaryoya ilişkin açıklamalar yalnızca duruma göre yapılabilir.
– Boru hatlarının sızdıran tesisatı veya hidrolik kırılma sırasındaki aksamalar nedeniyle tuzlu derin su kullanılabilir akiferlere akarsa, radyolojik sonuçlara ilişkin değerlendirmeler temel olarak bir önceki paragrafta sunulanlara benzer. Ancak böyle bir durumda, ilgili yeraltı suyu kirliliği yerel etkiler olarak daha güçlü bir şekilde önem vermelidir.
– Kullanılabilir içme suyu kaynaklarının korunmasına ek olarak termal suların veya şifalı suların derin ufuklardan korunması da dikkat edilmesi gereken bir diğer husustur (SRU 2013). Bununla birlikte, derin akiferlerden gelen ağır mineralize suyun genellikle yüzeye yakın akiferlerden daha yüksek konsantrasyonlarda radyum içerdiğine dikkat edilmelidir. Artan doğal radyonüklit konsantrasyonlarının bir sonucu olarak zararlı bir değişikliğin ne ölçüde korkulacağı yalnızca duruma göre kontrol edilebilir.
Yeraltı suyu, hidrolik kırılma için tatlı su elde etmek amacıyla pompalanıyorsa, radona maruz kalma, örneğin kuyu odalarında, olası bir maruz kalma yoludur. Radyasyondan korunma, bu sistemler diğer su çıkarma sistemleriyle aynı şekilde işlenirse garanti edilebilir.
SSK’ya göre, fracking teknolojisinin aşağıdaki yönleriyle ilgili olarak, şu anda radyasyondan korunma açısından gözlemlenmesi gereken gerçeklere dair güvenilir göstergeler bulunmamaktadır:
– Mevcut bilgilere göre, kırılma sürecini destekleyen kimyasalların (frac sıvıları) kullanımının kayadan radyonüklidlerin salınması üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
– Fracking süreçleri tarafından tetiklenen sismik olayların yer üstünde de hissedilip hissedilemeyeceği şu anda hala uzman tartışmalarının konusudur. (Meiners ve diğ. 2012b)’de, sismik olaylar ile hidrolik kırılma süreçleri arasındaki bir bağlantı, uzman literatürüne referansla mümkün olduğu kadar açıklanmaktadır. Özellikle tektonik stres3 altındaki geniş faylara sahip formasyonlarda, bunların indüklenmiş hidrolik çatlatma ile aktive olması ve depremleri (tetiklemeli depremler olarak adlandırılır) tetiklemesi göz ardı edilemez. Bu tür titreşimler oluşursa, toprak havasında ve ayrıca binalarda radon konsantrasyonlarının artmasına neden olabilirler. İç mekanlardaki radon konsantrasyonu ancak bu tür etkilerin binaların toprak havası ile temas alanında kalıcı yollar oluşturması durumunda uzun vadede artabilir.
– Ekstrakte edilen doğal gazla radonun salınması, konvansiyonel ekstraksiyonda radyolojik bir problem değildir. Düşük geçirgenliğe sahip kırma yataklarının bir sonucu olarak önemli ölçüde daha yüksek radon konsantrasyonları, yalnızca bu şekilde kullanılan yatakların uranyum açısından zengin ana kayalar içermesi durumunda beklenebilir. Bu şu anda beklenmiyor.
Çevresel etkiler ve risklerle bağlantılı olarak tartışılan aşağıdaki hususlar, radyasyondan korunma açısından ilgisizdir:
– Uranyum ve toryumun doğal bozunma zincirlerinin (örneğin H-3, C-14) dışındaki yeraltı sularında bulunan diğer radyonüklidler radyolojik açıdan göz ardı edilebilir.
– Toprağın, yeraltı suyunun veya yüzey suyunun, kırılma sıvılarının veya üretim suyunun arazi yüzeyinde salınmasıyla “hadiseler” yoluyla kirlenmesi, radyolojik olarak çok az önem taşır.
4 Tavsiyeler
SSK, düşük geçirgenliğe sahip birikintiler geliştirirken hidrolik kırma teknolojisinde, ham petrol ve doğal gazın geleneksel olarak çıkarılmasından temelde farklı radyolojik yönler görmemektedir. SSK’nın görüşüne göre, bugüne kadar NORM (Doğal Olarak Oluşan Radyoaktif Malzeme) ile sağlanan radyasyondan korunma, hidrolik kırılmadan kaynaklanan kalıntılar için de temelde uygundur. Ancak SSK, hidrolik kırma teknolojisinin radyolojik sonuçlar açısından genel değerlendirmesi için çeşitli münferit sorular (örneğin, kimyasal katkı maddelerinin radyonüklid konsantrasyonları üzerindeki etkisi) konusunda hâlâ bilgi eksikliği olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenle, uygun izleme yoluyla parçalama teknolojisi kullanılırken radyolojik sonuçların değerlendirilmesi için bilgi tabanının geliştirilmesini önerir.
SSK ayrıca, StrlSchV ve diğer atık anlamındaki kalıntıların bertarafı sırasında ortaya çıkan, çalışanların ve halkın radyasyona maruz kalmasının, birincil olarak bunlarla bağlantılı olarak kullanılan malzemelerin genel aktivitesine bağlı olduğuna işaret eder. petrol ve doğal gaz çıkarımı gerçekleşir. Fracking teknolojisinin yaygın kullanımıyla kalıntı miktarları artabileceğinden, SSK daha fazla fraksa izin verilirse radyolojik sonuçları en baştan değerlendirmek için yeterli verinin toplanmasını tavsiye eder. Veriler, bir tesisin çalışma süresi boyunca radyolojik olarak ilgili radyonüklidlerin (Ra-226, Ra-228, Pb-210) tam dengelerini oluşturmak için uygun olmalıdır.
Alman Çevre Danışma Konseyi’nin (SRU) önerisine göre, fracking teknolojisinin pilot projeler çerçevesinde incelenmesi gerekiyorsa, SSK, radyolojik olarak ilgili radyonüklidlerin (Ra-226) radyolojik sonuçlarının dahil edilmesini ve tam dengelerini önerir. , Ra-228, Pb -210) ve sınır veya referans değerlerin altında olsa bile çalışanlar ve toplum için ortaya çıkan dozları belirlemek. Bu teknolojiyi genişletmenin radyolojik sonuçlarını güvenilir bir şekilde değerlendirmenin tek yolu budur.
Düşük geçirgenliğe sahip yatakların kullanımının planlanmasıyla bağlantılı olarak yapılacak çevresel değerlendirme, özel yataktaki radyolojik koşulların incelenmesini ve radyolojik sonuçların değerlendirilmesini içermelidir. Bu test adımı, çevresel değerlendirmenin bir çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) içerip içermediğine veya maden kanunu kapsamındaki işletme planı prosedürünün yalnızca bir parçası olup olmadığına bakılmaksızın yapılmalıdır.
Bariyer kaya ile kullanılabilir akiferlerden ayrılmayan yataklar araştırılırken (veya araştırılacaksa) çevresel risklere özel dikkat gösterilmelidir. Fracking tarafından oluşturulan yayılma yolları yoluyla kullanılabilir akiferlere istenmeyen bir radyonüklid girişi riskleri çevresel değerlendirmede dikkate alınmalıdır. SSK’nın görüşüne göre, bugüne kadar elde edilen tüm bilgilere göre, radyum ve Pb-210’un migrasyonunun tuzlu çözeltilerin yayılmasıyla doğrudan bağlantılı olduğu ve tuzlar arttıkça radyonüklid konsantrasyonlarının azaldığı dikkate alınmalıdır. seyreltilir.
Kiltaşı ve şeyl yataklarında, (büyük miktarlarda yatay delme tekniği nedeniyle) düşük geçirgenliğe sahip ve radyoaktivitesi standartlarına göre göz ardı edilemeyecek kayalardan kaynaklanan sondaj kırıntılarının oluşması temelde mümkündür. Radyasyondan korunma nedeniyle StrlSchV. SSK, artan radyoaktivitenin bir göstergesi olarak gama loglarından elde edilen verilerin kullanılmasını ve bunun için eşik değerlerin ayarlanmasını ve bunun üzerinde sondaj kırıntılarının doğal radyoaktivite açısından kontrol edilmesi gerektiğini önermektedir.
Şimdiye kadar, fracking teknolojisi kullanılarak doğal gaz üretiminden elde edilen ve bertaraf edilecek katı veya çamurlu kalıntıların miktarının, mevcut radyasyondan korunma standartları göz önüne alındığında, radyolojik nedenlerle geleneksel olarak bertaraf edilemeyeceği öngörülebilir değildir (kılavuz doz 1 mSv/a için halkın üyeleri). SSK’ya göre, bu nedenle, izlenmesi gereken kalıntılar konusunda mevcut düzenlemelerin ötesine geçen bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Bununla birlikte, açıklama amacıyla SSK, yeni AB temel standartlarına dayanan yeni bir pozitif listeye uygun bir şekilde fracking olgularının dahil edilmesini tavsiye etmektedir (Euratom 2014).
Üretim suyunun veya geri akışın bertaraf edilmesinin radyolojik sonuçlarını daha iyi kontrol edebilmek için SSK, yeni AB temel standartlarının (Euratom 2014) uygulanmasıyla bağlantılı olarak bu çözeltilerin radyoaktivitesinin hangi koşullar altında olmaması gerektiğinin kontrol edilmesini önermektedir. Radyasyondan korunma nedenleriyle ihmal edilebilir. Suya boşaltımlardan canlı ortama potansiyel dozlar da dikkate alınmalıdır.
SSK, jeotermal enerji (sıcak kuru kaya enerji santralleri) üretimi için kristal kayaçları açmak için fracking teknolojisinin de gerekli olduğuna dikkat çekiyor. Bugüne kadar mevcut olan bilgilere göre, bu tür enerji santrallerinde önemli miktarlarda radyolojik olarak ilgili materyallerin (NORM) olması beklenmektedir (Köhler ve ark. 2013). Bu enerji üretiminin radyolojik sonuçları bu nedenle radyasyondan korunma konusu olmalıdır.
Belirli projelerde düşük geçirgenlikli birikintiler geliştirilirken çevresel etkilerle ilgili olarak raporlarda (SRU 2013, Meiners ve ark. 2012b) belirlenen araştırmaya ihtiyaç duyulduğu ölçüde, radyolojik hususlar ( Faaliyetlerin muhasebesi, doz belirleme) bu projelere dahil edilmeli.
SSK, sismik olayların ve yatakların işletilmesinden kaynaklanan çökmelerin toprak havasındaki ve binalardaki radon konsantrasyonlarında değişikliğe neden olup olmadığı ve ne ölçüde olduğu sorusunu ele alınması gereken temel bir bilimsel soru olarak görmektedir. Bu nedenle, sorunun hidrolik kırma projelerinden bağımsız olarak, mevcut araştırmalara dayanarak araştırmaya devam edilmesini önermektedir (örn. Schmid ve Wiegand 1998, Duddridge ve Grainger 1998).
Federal Radyasyondan Korunma Dairesi (BfS), en yüksek federal makam olarak, bireysel soruları açıklığa kavuşturmak için araştırma projeleri başlatmalıdır.”
Haberlerde belirli derinliklerde deprem olduğu söylenir, am bunlar atom bombalarının patlatıldığı derinliklerdir.
PNET ye göre münferit patlama derinliği münferit patlama gücünün 3,4 kökünün 30 a çarpılmasıyla tespit edilir.
Yeraltı atom patlamalarının mecburi derinlikleri
Patlama Gücü Patlama Derinliği
150 KTN — 8299 metre
100 KTN — 5532 metre
50 KTN — 2766 metre
30 KTN — 1660 metre
15 KTN — 830 metre
10 KTN — 553 metre
5 KTN — 277 metre
1 KTN — 55 metre
Deprem bölgesinde radyasyon seviyesi yüksek ve zamanla dahada artacak! Neden? Radon Kızları yüzünden!
Enkidu Gilgamesh
2 minutes ago
@Alizle TV Ikna olabilmen için önce gama ışınlarının oluşması için atom bombasınin patlatılması gerektiğini bilmen lazim.
Verdiğin örnekte Silivride petrol arandığında deprem oldu diyorsun, ama bunun illede “tetikleme” olamasını istiyorsun. Yani petrol aranırken neden deprem olduğunu düşünmeden “doğal deprem tetiklendi” demek istiyorsun. Neden yapay bir işlemin etkisi “doğal deprem” olsun? Yapay depremi doğal depremden ayıran sebebinin yapay olmasıdır! Bu mantığı neden kabullenemiyorsun?
Doğal olan deprem, yapay bir etkinin olmadığı depremdir, yani sadece doğal sebeplerden oluşan depremdir!
Yani sen biri bomba atarak deprem yapıyorsa, bombayı yapay, ama depremi illede doğal olsun istiyorsun. Bu çok mantıksız bir takıntı! 🙂
Münferit patlama birden olur ama sira patlamalar arka arkaya veya beraber olur, yapılan ayara göre. Zaten PNET kurallarına göre bir patlama birimi 150 KTN i geçmemeli, ama bu 150 KTN sdece bir bombadan ibaret değil, daha küçük birimlerden oluşur, mesela 15 x 10 KTN. O zaman bu 15 tane bomba ister beraber, isterse arka arkaya patlatılabilinir, ama arka arkaya ise bir birim ile diğeri arasındaki fark 5 saniyeyi geçmemeli! Bir birim ile diğeri arasındaki mesafe 40 kilomereyi geçmemeli. Anladinmi? Yoksa online cevir ve kendin oku.
Testlerde sadece bir tane büyük bomba kullanılıyor. Atom testlerinde PNET kuralları geçerli değil. Ben onları sadece nasıl atom bombasıyla deprem oluyormus göresin diye önerdim.
PNET metninde bu anlaşmanın Atom Testleri anlaşmasıyle baglantılı olduğunu ve PNET kurallarına uyulduğu sürece bunların atom testleri dışında kalacağını ve serbest olduğunu yazıyor. Yani atom testleri üzerine konuşulduğunda bunların PNET’nin izin verdiği patlamalarla ilgisi yok. PNET atom patlamaları üzerine konuşulmaz ve onların üzerine yazılmaz. Yani medyada 1972 den önceki tarıhi uygulama dışında hicbir PNET patlaması üzerine bir makale bulamazsin. Bunlar “devlet sırrıdır”, etkileri apaçık olmasına rağmen. Biliyorum bu mantigi kavramak kolay değil.
Türkiye’de tanınan jeologlar arasında ciddi ve yürekli biri yok.
Ben sadece bildiğimi anlatıyorum. Karşıt fikir diye birşey yok ortada, sadece sahte-bilimsel ve cehalete hitab eden anlatımlar var. Bunları katiyen reddediyorum.
Doğal deprem yer plaklarının birbirine sürtüşmesi ve büzülmesi ile olur.
Ancak bunda sıra ile patlama olmaz,
gama ışını saçılmaz,
beton ve tuğla şözülmez,
Radon ve baska radyoaktiv madde üremez.
Birde doğal deprem illede kaya gazı çıkarılacağı veya siyası hedeflerin gerektirdiği anda gercekleşmez.
Atom bombası ile gerçekleşen depremin fay hattına ihtiyacı yok. Yani bombanın patlatıldığı yerde bir fay hattı kurgulamanın bir anlamı yok. Tabiki her sert kütlede bir gerilim vardır. Ve bu gerilim bir patlama ile çözülebilinir, ama bu illede deprem yapmaz, hatta potansiyel depremi engelleyebilir. Yani “tetikleme” dediğiniz, gerginliği kaldırır, artırmaz.
Enkidu Gilgamesh
1 day ago
@Alizle TV Işın ile ışın arasında fark var. Sadece atom bombası patlatıldığı anda veya kosmik patlamalarda gama ışınları oluşur ve sadece gama ışınları büyük madde kitlerinden geçebilir. Diğer bütün ışınlar çok daha zayıf enerjiye sahiptirler ve madde tarafından emilirler ve ısı ve kızıl-altı ışına dönüştürürüller.
Enkidu Gilgamesh
1 day ago (edited)
@Alizle TV Her maden için kayaları atom bomblarıyla parçalamaya gerek yok, ama petrol ve gaz için bu kaçınılmaz. Hem ABD şirketi Aladdin Middle East Ltd., SHELL ve başkaları Güney Doğu Anadolu’da sondaj yapıyorsa bu onların orayıda kaptığını göstermezmi?
Enkidu Gilgamesh
1 day ago
@Alizle TV Her patlamanın bir merkezi ve birde merkezden dışa zayıflayan yayılım alanı vardır. Tabiki etkisi yayılım alanında çok farklıdır. Bu patlamın olduğu alandaki toprak, kaya, mağara ve kum karışımına göre değişir.
Alizle TV
1 day ago
@Enkidu Gilgamesh Sırayla fay hattı olarak gösterilen bölgeye bomba yerleştirildiğini söylüyorsun. Sana göre o fay hattı değil. İddian bu. Bunu teknik olarak nasıl yapıyorlar onu da anlatır mısın? O kadar uzun bölgeye kolektif olarak bu bombaları sırayla yerleştirmek nasıl mümkün olabilir?
Alizle TV
22 hours ago
@Enkidu Gilgamesh Kardeşim bir kere türkçe kelimelerle gel bana insanlar anlasın, Fracking ya da ‘Hydraulic fracturing’ dediğin işlem hidrolik olarak kırmak. Bu zaten petrol arama bölgelerinde yapılıyor. Bir kere en temel soru işareti şu: Eğer dediğin gibi petrol aramak için kaya kırma işlemi olsa bugüne kadar bu depremlerin sürekli olması gerekir zira habur sınırında bir sürü petrol arama istasyonu bulunmakta. Ama fracking dediğin kırma işlemine geri gelirsek bu Sıvı verilerek yapılır ve yatay gerçekleşir ama bunun en fazla dikey kazılan bölgeden 1.5 2 km yapılabilir diye biliyorum. Soru işaretlerini halen yanıtlamıyorsun:
1- Bahsettiğin gibi aşama aşama olsa bile bunun hiçbir izi ve kanıtı yok yeryüzünde yani 20 km’de bir olsa her semt başı sondaj aleti görmemiz gerekir ve insanlar şüphelenir.
2- Bu tünellere bomba gücünde patlayıcı nasıl yerleştirilecek? Bu işlemler Sıvı bile zor verilip kayalar patlatılarak petrol içinden çekiliyor. Ama zaten her türlü havada kalan ve senin nasıl bunlara ikna olduğunu eminim burada kabul edemeyecek o kadar insan var ki 🙂 Barı son cümleyi yazma. Düşünmesi ve daha çok araştırması karşı tezlere hakim olması gereken SENSİN. Bir kere yer altında yatay tünel kazmak ve bunu manto altındaki katmanda gerçekleştirmek. Hadi bunu da yaptın kimse görmeden yapmak. O kadar çok soru işareti var ki bence sen de araştırmalısın iddia ettiğin şeyi tam olarak açıklayamıyorsun bir yerde çelişkili cevap verdin. Ya çok daha fazla araştır ya da burada eminmiş gibi iddia etme. Çünkü insanları yanlış yönlendirmenin de bir vebali var. Ha iddia de ama kesin bu gibi savunma. “Ben buna inanıyorum” desen neyse karşındakine bilgisiz ya da “araştırman düşünmen gerek” diyecek kadar bir şeyi sahipleniyor ama sorularımı da havada bırakıyorsun her ne kadar cevaplamaya çalışsan da havada kalıyor. İlk verdiğin linkte Erdoğan’a darbe vs. başarısız olunca bu yolu denediler diye başlıyorsn. 15 temmuz’la ilgili ciddi ders alman gerekiyor 🙂 15 Temmuz oldukça başarılı bir başarısız darbe tiyatrosudur. Sonuçları ABD’ye oldukça yaramıştır. Bu saçma analizle başladığın için yazıyı ciddiye alasım gelmese de okudum.
Alizle TV
22 hours ago
Verdiğin makalelerden birisinde yazan bu iddialı sözler hiçbir dayanak teşkil etmiyor:
Radioactivity is inevitable during fracking of oil and gas!
Earthquakes are inevitable during fracking of oil and gas!
Tsunamis are very likely during offshore fracking of oil and gas!
Deprem ve Radyoaktivite kaçınılmaz deniyor. Nereye yayıldı bu radyoaktivite?
Fracking erhöht radioaktive Belastung der Luft
Höhere partikuläre Radioaktivität im Umfeld von unkonventioneller Öl- und Gasförderung
29. Oktober 2020 – Nadja Podbregar
“Unsichtbare Kontamination: Fracking-Anlagen setzen nicht nur schädliche Gase und Chemikalien frei, sie erhöhen auch die radioaktive Belastung der Luft. Denn bei der unkonventionellen Erdöl- und Erdgasförderung wird Radon frei, dessen radioaktive Zerfallsprodukte sich im Feinstaub anreichern. Leewärts der Anlagen ist die partikuläre Radioaktivität der Luft daher messbar erhöht, wie Forscher im Fachmagazin „Nature Communications“ berichten.
Die Förderung unkonventioneller Erdgas- und Erdölvorkommen durch hydraulic Fracturing – kurz Fracking – hat den USA in den letzten Jahren einen Boom billiger fossiler Brennstoffe beschert. Doch das günstige Öl und Gas hat einige Schattenseiten -vor allem für die Menschen, die im Umfeld der Förderanlagen leben küssen. Denn durch Lecks in Tanks und Leitungen treten gesundheitsschädliche Gase aus und auch die im Spülwasser eingesetzten Chemikalien sind teilweise giftig.
Jetzt kommt ein weiteres Risiko hinzu: radioaktive Schwebteilchen. Schon länger ist bekannt, dass in den öl- und gasreichen Gesteinsschichten mehr radioaktive Elemente wie Uran-238 und Radon angereichert sind. „Erhöhte Werte von Uran-238 und Radium-226 wurden kürzlich in den Wasserbecken, den Bohrresten, den hochgeförderten Sedimenten und in Gewässern nahe unkonventionellen Förderanlagen nachgewiesen“, berichten Longxiang Li von der Harvard T.H Chan School of Public Health in Boston und seine Kollegen.
Vom Radon zur partikulären Radioaktivität
Unklar war jedoch bislang, wie viel radioaktives Radon an den Fracking-Anlagen frei wird und in welchem Maße es zu radioaktiven Schwebsoffen der Luft beiträgt. Bekannt ist, dass Radon zunächst zu kurzlebigen Zwischenprodukten zerfällt, die mit Gasen und Wassertröpfchen der Luft reagieren. „Sie bilden ultrafeine Cluster und lagern sich an Feinstaubpartikel der Luft an“, erklären Li und sein Team. Im Feinstaub schwebend, zerfallen die Radon-Produkte in zwei langlebige Radionuklide – Blei-210 und Polonium-210, die den Hauptanteil der sogenannten partikulären Radioaktivität ausmachen.
Werden die radioaktiven Luftpartikel eingeatmet, können sie sich in den Bronchien anreichern und dort Alphastrahlung in Form geladener Heliumkerne sowie Betastrahlung in Form von Elektronen abgeben. Kurzfristig kann dies Entzündungen fördern, langfristig kann durch die radioaktive Dauerbelastung Krebs entstehen, wie die Forscher erklären.
Höhere Belastung im Umfeld der Fracking-Anlagen
Um herauszufinden, wie hoch die Belastung mit partikulärer Radioaktivität im Umfeld von Fracking-Anlagen ist, haben Li und seine Kollegen die von 2001 bis 2017 gesammelten Messwerte von 157 Stationen des USA-weiten RadNet-Messnetzes ausgewertet. Die Wissenschaftler untersuchten dabei, ob und wie stark die Radioaktivität der Luft im Umkreis von 20 oder 50 Kilometern leewärts von Fracking-Anlagen gegenüber dem landesweiten Durchschnitt erhöht ist.
Das Ergebnis: „Es gibt einen statistisch signifikanten Zusammenhang zwischen der partikulären Radioaktivität und der in Windrichtung liegenden unkonventionellen Förderaktivität“, berichten die Forscher. Je mehr Fracking-Anlagen es gab, desto höher war die radioaktive Belastung der Luft leewärts davon. „Die Präsenz von 100 zusätzlichen Fracking-Pumpen innerhalb von 20 Kilometern auf der Windseite ist mit einem Anstieg der partikulären Radioaktivität um 0,024 Millibecquerel pro Kubikmeter Luft verknüpft“, so Li und sein Team. Leewärts von konventionellen Förderanlagen stieg die Radioaktivität dagegen nur um 0,004 mBq/m3 Luft.
Beeinträchtigung der Gesundheit denkbar
„Unserer Ergebnisse zeigen einen signifikanten Einfluss von unkonventioneller Erdöl- und Erdgasförderung auf die partikuläre Radioaktivität der Luft“, konstatieren die Wissenschaftler. Zwar seien die Werte vergleichsweise niedrig. Doch die mit dem Feinstaub eingeatmeten radioaktiven Partikel können sich in den Atemwegen der Anwohner anreichern und dort langfristig Schäden verursachen.
Li und sein Team zitieren Studien, nach denen schon ein Anstieg der Betastrahlung um 0,12 mBq/m3 im Siebentages-Mittel Entzündungsmarker wie das C-reaktive Protein um mehrere Prozent erhöht. Eine Zunahme der Betastrahlung um 0,07 mBq/m3 im 28-Tages-Mittel kann den Blutdruck um drei bis vier Punkte in die Höhe treiben.
„Im Kontext dieser Daten deuten unsere Resultate daraufhin, dass der Anstieg der partikulären Radioaktivität durch intensives Fracking die Gesundheit der nahegelegenen Kommunen beeinträchtigen kann“, schließen Li und seine Kollegen. Weitere Studien dazu seien daher sinnvoll und notwendig.”
Radioaktive Rückstände aus der Erdöl- und Erdgasproduktion
SITZUNG DES NIEDERSÄCHSISCHEN LANDTAGES AM 01.07.2011 – TOP 41. ANTWORT VON WIRTSCHAFTSMINISTER JÖRG BODE AUF DIE MÜNDLICHE ANFRAGE DES ABGEORDNETEN STEFAN WENZEL (GRÜNE)
“Der Abgeordneten Stefan Wenzel (GRÜNE) hatte gefragt:
In der Strahlenschutzverordnung vom 20. Juli 2001 wurden erstmals Regelungen zum Schutz von Beschäftigten und der Bevölkerung vor erhöhten Strahlenexpositionen durch radioaktive Stoffe getroffen, die nicht wegen ihrer Eignung als Kernbrennstoff oder sonstiger radioaktiver Eigenschaften Verwendung finden, sondern die aufgrund anderer industrieller Prozesse im Produktionsverfahren angereichert werden. Betroffen sind dabei insbesondere Rohstoffe, die erhöhte Radioaktivitätsgehalte aufweisen. Diese Rückstände werden als „Naturally Occurring Radioactive Materials“ (NORM) bezeichnet. In Niedersachsen treten solche Rückstände im Lagerstättenwasser bei der Erdöl- und Erdgasproduktion auf. Sie werden von den eigentlichen Produkten in Trockenanlagen abgeschieden und separat beseitigt oder treten als Ablagerungen in Förderrohren oder Lagerstättenwasserleitungen auf.
Orientiert an einem Dosiswert von 1 Millisievert pro Jahr, wurden dabei überwachungsbedürftige Rückstände festgelegt, bei deren Beseitigung oder Verwertung besondere Maßnahmen zum Schutz der Bevölkerung und der Beschäftigten erforderlich sind. Der Gesetzgeber hat auf den im Strahlenschutz üblichen Genehmigungsvorbehalt verzichtet und den betroffenen Betrieben die Umsetzung in Eigenverantwortung überlassen. Die Ergebnisse von Prüfungen müssen der für Strahlenschutz zuständigen Behörde des zuständigen Bundeslandes mitgeteilt werden. Diese können Auflagen erteilen oder Kontrollen vornehmen.
Ich frage die Landesregierung:Bei welchen Unternehmen fallen in Niedersachsen NORM-Rückstände an?
Wie hoch war das angefallene radioaktive Inventar in den Jahren 2010, 2009 und 2008 bei den Unternehmen jeweils (Angaben in Bequerel für alle niedersächsischen Produktionsstätten)?
In welchen Fällen und in welchem Umfang wurden die Freigabewerte nach Tabelle 1 im Anhang der Strahlenschutzverordnung für die Freigabe von Flüssigkeiten nach Spalte 5 oder die Werte für Flüssigkeiten zur Beseitigung nach Spalte 9 für Cäsium 137 oder für andere Radionuklide in den o. g. Jahren überschritten?Wirtschaftsminister Jörg Bode beantwortete die Anfrage namens der Landesregierung wie folgt:
Im Zusammenhang mit der Gewinnung von Erdöl und Erdgas in Niedersachsen fallen Rückstände an, die natürliche radioaktive Stoffe enthalten können. Diese Stoffe werden durch Lösungsvorgänge im Untergrund freigesetzt und gelangen gemeinsam mit dem Lagerstättenwasser an die Erdoberfläche. Die Konzentration der natürlichen radioaktiven Stoffe im Lagerstättenwasser ist so gering, dass sich die von ihnen ausgehende radioaktive Strahlung kaum von der überall vorkommenden Umgebungsstrahlung abhebt. An bestimmten Stellen in den ober- oder unterirdischen Produktionsanlagen kann es jedoch zu Ablagerungen und damit zu einer Anreicherung dieser Stoffe in fester oder schlammiger Form (NORM-Rückstände) kommen. Diese radioaktiven Rückstände werden – anders als radioaktive Abfälle – nicht nach Maßgabe von § 29 Strahlenschutzverordnung (StrlSchV) aus der strahlenschutzrechtlichen Überwachung freigegeben, sondern können nach § 98 StrlSchV bei Sicherstellung der dort genannten Randbedingungen aus der strahlenschutzrechtlichen Überwachung entlassen werden.
Mitteilungs- und Meldepflichten über radioaktive Rückstände bestehen für die niedersächsischen Erdöl- und Erdgasunternehmen nicht, da die hierfür in der StrlSchV vorgesehene Mengenschwelle von über 2000 t Material pro Jahr in keinem der Betriebe erreicht wird. Informationen über Art und Menge der anfallenden Rückstände ergeben sich im Falle der Entlassung von überwachungsbedürftigen Rückständen aus der Überwachung auf der Grundlage des § 98 StrlSchV.
Das Nuklid Cäsium-137 gehört nicht zu den natürlichen Radionukliden, die in Rückständen aus der Erdöl- und Erdgasgewinnung anzutreffen sind.
Dies vorausgeschickt, beantworte ich die Fragen namens der Landesregierung wie folgt:
Zu 1.:
NORM-Rückstände fallen in Niedersachsen bei der ExxonMobil Production Deutschland GmbH (EMPG), der GDF SUEZ E&P Deutschland GmbH (GDF SUEZ), der RWE Dea AG (RWE) und der Wintershall Holding GmbH (WIHO) an.
Zu 2.:
Entsprechend den Bescheiden des Landesamtes für Bergbau, Energie und Geologie zur Entlassung von überwachungsbedürftigen Rückständen aus der strahlenschutzrechtlichen Überwachung haben die unter 1. aufgeführten Unternehmen in den vergangenen drei Jahren Rückstände mit den in nachstehender Tabelle genannten Aktivitäten nach § 98 StrlSchV entsorgt:
RWE
EMPG
WIHO
GDF SUEZ
2008
201,7 MBq
1340,1 MBq
176,5 MBq
126,4 MBq
2009
1272,4 MBq
2483,0 MBq
174,1 MBq
280,2 MBq
2010
852,8 MBq
3521,0 MBq
656,8 MBq
264,7 MBq
Im Übrigen wird auf die Vorbemerkung verwiesen.
Zu 3.:
Der mit der Frage hergestellte Zusammenhang zwischen NORM-Rückständen und der Tabelle 1 der Anlage III StrlSchV ergibt sich in der Praxis nicht, da diese Tabelle nicht für NORM-Rückstände anwendbar ist. Darüber hinaus fallen diese Rückstände nicht in flüssiger Form an.
Im Übrigen wird auf die Vorbemerkung verwiesen.”
Alizle TV
21 hours ago
@Enkidu Gilgamesh ” Bilmeyen için bu herhangi bir inşaat şantiyesi gibi görünebilir.” diyorsun. Bir kişi de bu inşaat nedir diye sormayacak. Bir kişi de gelip anlamayacak. Ya sen bir konuda yoğunlaşmışsın ancak sebep sonuç ilişkisi ve karşı tezlerle ilişkili bir şekilde bilgiyi sindirmemişsin. Bu çok açık. Bak yaşın genç de olabilir yaşlı da olabilirsin bilemem bana genç gibi geldiğin için söylüyorum: Belli ki insanları duyarlı hale getirmeye çalışıyorsun.
Havada kalan bir sürü yanıtlayamadığın soru işaretleri
1- Doğal Deprem sürecine ne oldu? Tetiklenmedi de diyorsun. Oradaki biriken enerji nerede peki bu yalnızca atom patlaması ise biriken enerjiye hiç mi etki etmiyor?
2- 20 km yatay tünel kazılıyor diyorsun buraya bombalar veya patlayıcı düzenekler ne teknikle yerleştiriliyor?
3- 20 km’de bir dikey tünel için merkezler kuruluyor diyorsun. Bu merkezleri gören bilen hiç mi bir ipucu yok? 20 km’de bir semt başı demektir. Şantiye olarak paravan olur diyorsun. Her şantiyede proje ismi yazmak zorunda. Bu ülkede herkes salak mı ki görmüyor bunları? Bölgede bir sürü inşaatçı işçi var üstelik. Bu noktada yoğunlaşmak üzere araştırma yapmalısın.
4- Eğer petrol çıkarmak için 10 il arası bir bomba yerleştirildi ise neden bugüne kadar Suriye ve Irak sınırında onlarca petrol arama kuyu bölgelerinde bu depremlere rastlamadık? Bunu insanoğlu biliyorsa neden hiç uygulamadı? PNE’ye ait olarak bu depremleri çokça duymamız gerekir.
5-
6-Verdiğin linklerde rayoaktivite de kaçınılmaz olduğu söyleniyor deprem gibi. Radyoaktivite de yayılması gerekmez mi nükleer bir saldırıda gerçekten?
Enkidu Gilgamesh
21 hours ago
@Alizle TV 1. Bir sondaj yerinden değişik yönlere 50 km veya daha fazla delebilirler dedim. Yani her semtte bir sondaj aleti görmene gerek yok. Bak bu videoda büyük bir sondaj yerini gösteriyorlar:
Youtube’da “Kaya Gazı Türkiye” diye ararsan bir sürü video var. Bunların hepsi reklam filimleri, ve sadece su basıncıyla is yaptıkların yazarlar, ama böyle anlatmak 1972 den beri standard haline geldi, çünkü halka yern dibinde atom bombası patlatıyoruz desen, herkes panik yapar, protesto eder ve engel olmaya çalışır. Bu yüzden söylememek bir cözüm olarak görünüyor ve deprem ve radyasyon olduğunda, bu “doğal felaket” olarak pazarlaniyor. Olanlardan habersiz olan halkta bunu yalanları kabulleniyor.
2. PLOWSHARE projesi ve atom testleri üzerinebelgeselleri izlersen atom bombalarının büyük mermi görünümlü olduğunu ve tünellere rahatca girdiğini görebilirsin. Fracking için kullanılan bombalar 10 ile 50 KTN civarında ve en azami 150 KTN olabilecekleri için, 5 MTN bombalarına göre çok daha küçükler.
Sen “manto altındaki katman” diyorsun, ama. manto çok daha dipte. Petrol ve gaz araması kabuğun üst tarafinda yapılır. Yerine göre 1 ile 2 km, bazen 5 km arasında delinir. Mantoya kadar gidilmez. Orası çok sicak..
Bağlı Makaleler
Nükleer depremlerle ABD Türkiye’ye jeolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyolojik savaşla saldırıyor!
[…] Temanın Ana Sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar: Anasayfa https://ezberbozanmedya.com/subat-2023-guney-dogu-anadolu-depremi-uzerine-soru-ve-cevaplar-anasayfa/ […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]
[…] Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar. Anasayfa https://geoarchitektur.blogspot.com/p/subat-2023-guney-dogu-anadolu-depremi.html […]
[…] Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar: Anasayfa https://ezberbozanmedya.com/subat-2023-guney-dogu-anadolu-depremi-uzerine-soru-ve-cevaplar-anasayfa/ […]
[…] Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar: Anasayfa https://ezberbozanmedya.com/subat-2023-guney-dogu-anadolu-depremi-uzerine-soru-ve-cevaplar-anasayfa/ […]
[…] Şubat 2023 Güney Doğu Anadolu depremi üzerine soru ve cevaplar: Anasayfa https://ezberbozanmedya.com/subat-2023-guney-dogu-anadolu-depremi-uzerine-soru-ve-cevaplar-anasayfa/ […]
[…] Başka soru ve cevaplar için temanın ana sayfasına geri git. […]